Şamil | Kategoriler | Konular

Hısse senetlerı

HİSSE SENETLERİ

Birden çok kişiler arasında ortak olan bir
mal üzerinde, her bir ortağın hakkı ve payı. Hisse;
pay, nasip, belli bir zaman anlamındadır. Çoğulu "hises"tir.
Senet ise; maddî ve mânevi dayanak, bir mal üzerindeki hakkı
belirleyen belge, vesîka anlamına gelir. Hisse senedi; birden çok
kişilerin belli sermayeler koyarak kuracakları bir şirkette,
onların hisse miktarlarını ve haklarını gösteren
belgeleri ifade eder.

Hisse, ortaklık içinde söz konusu olacağı
için, kısaca İslam'da ortaklık
anlayışını belirlemeye çalışacağız.
Şirket, sözlükte; iki maldan birisini diğeriyle, birbirinden
ayrılmayacak şekilde karıştırmak, demektir. Bir
terim olarak ise; iki ve daha çok kimsenin ortak iş veya ticaret
yaparak, elde edecekleri kârı paylaşmaları ve ortaya çıkacak
zarara da katlanmaları şartiyle kurdukları ortaklık,
anlamına gelir (İbnü'l-Hümâm, Fethu'l-Kadîr, V, 2; İbn
Âbidin, Reddü'l-Muhtâr, III, 364; İbn Kudâme, el-Muğnî, V,
1).

Geleceğe ait borçlanmaların yazıyla
tesbit edilmesi, tarafların inkâr etmesi hâlinde bir isbat vasıtası
olması için belge düzenlenmesi, İslâm'ın öngördüğü
hususlardandır. Âyette "Ey iman edenler, belli bir vadeye kadar
borçlandığınız zaman, bunu yazınız" (el-Bakara,
2/280) buyurulur. Şirket sözleşmeleri ve hisse senetleri
genellikle geleceğe ait hak ve menfaatleri belgelediği için, bu
yazım kapsamına girer.

İslâm hukukunda hisse senedi genellikle mufâvaza,
inan ve mudârabe şirketlerinde söz konusu olur.

Mufâvaza, eşitlik esasına dayanan bir
ortaklık çeşididir. Sermaye miktarlarının eşit
olması, kâr ve zararın paylaşılmasının da
eşitlik esasına göre çözümlenmesi gerekir. Ortaklar
birbirinin hem vekili ve hem de kefilidir. Özellikle tamamen şirket
hesabına çalışan, bunun dışında hiçbir
özel mülkü bulunmayan, tüm harcamalarını şirketten
yapan aile şirketleri, kardeşler veya baba ile çocukları
arasındaki bazı ortaklıklar bu guruba girebilir. Burada
hisse senetleri bütün ortaklar için eşitlik esasına göre
düzenlenir.

İnan şirketi iki ve daha çok kişinin
ticaret yapmak ve kân aralarında paylaşmak üzere ortaklık
kurmasıdır. Burada sermayelerin eşit olması
gerekmediği gibi, kârın da sermaye oranlarına göre paylaşılması
şart değildir. Ancak zarara sermaye oranlarına göre katlanılır.
Bu şirket çeşidi, günümüzdeki anonim ortaklıkların
benzeridir. Ancak İslâm hukukunda ortakların
haklarını koruyucu nitelikteki bazı tedbirler dikkati
çekmektedir (es-serahsî, el-Mebsût, II, 151; İbnü'l-Hümâm,
Fethu'l-Kadîr, V, 20; el-Kâsânî, Bedâyiu's-Sanâyi, VI, 57; İbn
Âbidin, Reddü'l-Muhtâr, III, 372).

İnan şirketinde, sermayeler şirkete
teslim edilip mala dönüştükten sonra, haklar, hisseler oranında
şirketin tüm mal varlığına intikal eder. Şöyle
ki; 10 kişi 10'ar milyon lira sermaye koyarak bir ortaklık
kursalar, şirket sermayesi 100 milyon lira olur. Bu para mala dönüşünce,
her ortağın tüm şirket mal varlığı
üzerinde onda bir hakkı doğar. Başlangıçta 10 milyon
lira sermayesini ve onda bir oranındaki hakkını belirleyen
yazılı bir belge düzenlenip, ortağın eline verilirse,
bunun ekonomideki adı "hisse senedi" olur. Kâr, ortaklar
arasındaki anlaşmaya göre paylaşılır. Zarara ise,
her ortak onda bir oranında katlanır. Yıl sonlarında kârın
hiç dağıtılmaması yahut kısmen
dağıtılması ortakları ekonomik bakımdan
etkilemez. Dağıtılmayan kâr şirketin mal
varlığına yansıyacağı için hisse büyümüş
olur. Hareketli bir ticaretten sonra, diyelim beşinci yılın
sonunda, hisselerin para olarak belirlenmesi gerekse, bütün borçlar ve
amortisman bedelleri düşüldükten sonra şirketin müsbet mal
varlığı yeni fiyatlar üzerinden değerlendirilince,
iki milyâr lira olsa, her bir ortağın hissesi 10 milyondan 200
milyona çıkmış olur. İlk kuruluş
sırasında; üzerinde 10 milyon lira yazan hisse senedi iptal
edilerek, ortaklara bunun yerine 200'er milyon lira yazan yeni hisse
senedi verilecektir. Çünkü şirketin yeni sermaye durumuna veya mal
varlığının yeniden değerleme sonucuna göre
hisseler 20 kat büyümüştür. Günümüz anonim şirketlerinde
ise, bazan çeyrek asır geçtiği halde hiç değiştirilmemiş
hisse senetleri vardır. Yukarıdaki örneğimizde, üzerinde
on milyon yazan hisse senetleri devam ettirilirse, iki milyar mal varlığına
karşılık yüz milyon ana sermaye çelişkisi ortaya çıkar.
Gerçekte onda bir hisseye sahip olan ortak bu hisse senedini % 300 kârla
30 milyona satsa, gerçekte ikiyüz milyonluk hakkını
yaklaşık yüz yetmiş milyon eksiğine devretmiş
olur. İşte İslâm, hisse senedi konusunda, ana paraya değil
de, ortaklığın mal varlığı prensibini esas
almakla ortakların haklarını korumuştur. Böyle bir
uygulama, halkın tasarruflarını doğrudan doğruya
yatırımlara çeker ve ekonomik hayatın hızla
gelişmesine katkıda bulunabilir.

Mudârebe şirketi ise, bir veya daha çok ortak
sermayeyi, diğer ortak da yalnız çalışmasını
ortaya koyarak kurdukları şirkettir. Toplumda, elinde büyük
meblağlara ulaşan nakit parası olan birçok kimseler bunu işletmek,
ticarî bir işte kullanmak ister. Ancak bilgisi, tecrübesi veya sağlığı
elverişli olmadığı için bu arzusunu gerçekleştiremez.
Yine toplumda bilgili, yetenekli ve ticaret işine yatkın birçok
kimseler de sermaye yokluğundan dolayı ticarete atılamaz.
İşe, mudârabe şirketi birbirine muhtaç olan bu iki unsuru
bir araya getirir ve iki taraf da bundan kârlı çıkar.

Mudârabe için sermaye verilirken, kârın
paylaşılma şartlarının da belirlenmesi gerekir. Kâr
sermâye sahibi ile işletmeci arasında I/2,1/3, 2/3 gibi bütün
kârın (şâyi) bir cüz'ü olarak belirlenir (es-Serahsî, a.g.e.,
XXII, 27; el-Kâsânî, a.g.e., VI, 85; İbn Rüşd Bidayetü'l-Müctehid,
II, 234; İbn Kudâme, el-Muğnî, V, 30; İbn âbidin, a.g.e,
IV, 505).

Mudârabede, hisse senedi, kâr ortaklığı
niteliğindedir. Çünkü sermayeyi çalıştıran
işletmeci yalnız kâr üzerinde, anlâşma
şartlarına göre hak sahibi olur: Kasıt veya kusur
bulunmadıkça, meydana gelecek zarardan sorumlu olmaz. Zarara yalnız
sermaye sahibi katlanır. Bu takdirde işletmeci, kâr olmadığı
için meccânen çalışmış olur.

Hamdi DÖNDÜREN


Konular