Şamil | Kategoriler | Konular

Had, hadler

HAD, HADLER

Sınır çekmek, bilemek dikkatle bakmak, ayırmak
ve ceza tatbik etmek. Bir isim olarak; sınır, son, bıçak
vb. ağzı, tarif ve şer'î ceza. Çoğulu hudûd gelir.
Bir hukuk terimi olarak hadler; İslâmî ölçüler, İslâm
Dininin ortaya koyduğu helâl-haram sınırları,
miktarı ve niteliği nasslarda belirlenmiş olan şer'î
cezalar demektir.

Mükellef, yani akıllı ve ergin
kişilerin yaptığı işlerin Allah ve Resûlünün rızasına
uygun olup olmadığını gösteren ölçüler vardır.
Bu ölçüler Kur'ân ve Sünnetle bildirilmiştir.

İslâm'da mükelleflerin yaptığı
işlerin (ef'al-i mükellefi) değer hükmünü gösteren
ölçüler şunlardır: Farz, vacip, Sünnet, Müstehap, Helâl,
Mübah, Mekruh, Haram, Sahih, Fâsit, Batıl. Mükellefin yaptığı
her iş, şer'î sınırları gösteren bu ölçülere
göre değerlendirilir. Sonuçta ona göre ceza veya mükâfaat alır;
yapılan iş ya geçerli (sahih) veya geçersiz (fâsid, bâtıl)
olur.

Şer'î hadlerin genel anlamı Allah'ın
koyduğu helâl-haram ölçüleridir. Bu mana aşağıdaki
âyet ve hadislerden anlaşılmaktadır: Nisâ suresi 12.
âyette mirasla ilgili hükümler açıklandıktan sonra şöyle
buyurulmaktadır: "Bunlar Allah'ın
sınırlarıdır, Kim Allah'a ve elçisine itaat ederse
Allah onu, altından ırmaklar akan cennetlere sokar, orada ebedî
kalırlar. İşte büyük kurtuluş budur. Kim de Allah'â
ve O'nun Elçisine karşı gelir, O'nun
sınırlarını aşarsa, Allah onu ebedi
kalacağı ateşe sokar. Onun için alçaltıcı bir
azab vardır" (en-Nisa, 4/ 13, 14). Burada Allah'ın emirleri
"O'nun sınırları' olarak ifade edilmiş, bu
sınırları aşanların ceza ile
karşılaşacakları haber verilmiştir.

"Allah'ın yasak sınırına uyup
o sınırı aşmayanlar kendilerine Cennet va'dedilen
mutlu kişilerdir. Allah onlarla alış-veriş
yapmış, Cennet karşılığında
mallarını ve canlarını satın
almıştır (et-Tevbe, 9/111). "(Bu
alışverişi yapanlar), tevbe eden, ibadet eden, hamdeden, rükü'
eden, secde eden, iyiliği emredip kötülükten meneden ve Allah'ın
(yasak) sınırlarını koruyan (onları çiğnemeyen)
insanlardır. O mü'minleri müjdele" (et-Tevbe, 9/ 112).

Allah'ın yasak sınırları, şüphesiz
O'nun haram kıldığı işlerdir. Allah'ın haram
kıldığı fiiller yani günahlar, büyük ve küçük
olmak üzere ikiye ayrılır (bkz. en-Necm, 53/32; el-Kehf,
18/49).

Büyük günahların sayısı hakkında
kesin bir rakam yoktur. Doğruya en yakın olanının 125
olduğunu ifade eden A. Ziyaeddin Gümüşhânevî (v. 1311/ 1893)
kitabında bunları tek tek açıklamıştır (bkz.
Gafillerin Kurtuluş yolu. Terc. Ali Kemal Saran, İkbal
Yayınları, Ankara, (Tarihsiz).

Hadis-i Şerifte Allah'ın haram
kıldığı şeyler "Allah'ın korusu"
olarak nitelendirilmiştir: "Muhakkak helâl belli, haram da
bellidir. İkisinin arasında çok kimselerin bilemeyecekleri (birtakım)
şüpheli şeyler vardır. Kim şüpheli şeylerden
sakınırsa dinini ve ırzını kurtarmış
olur. Kim şüpheli şeylere dolarsa, korunun etrafında (sürüsünü)
otlatan çoban gibi, çok sürmez içine düşer. Haberdar olun!. Her
hükümdârın bir korusu vardır. Dikkat edin Allah'ın yeryüzündeki
korusu da haram kıldığı şeylerdir. Haberiniz
olsun! Cesed içinde bir parça et vardır ki o iyi olursa bütün
cesed iyi olur. O bozuk olursa bütün cesed bozuk olur. Biliniz ki o, (et
parçası) kalbdir" (Riyazüssalihîn, 419, 420, M. Emre terc.).

İslâm ceza hukuku (Ukûbat) terimi olarak hadler;
"belirli bazı suçlara İslâm'ın tayin ettiği
cezalar" dır. Bu cezayı gerektiren suçlar beş tanedir:
zina, hırsızlık, içki içmek, kazf (namuslu kadına
zina iftirası) ve yol kesme (hırâbe).

İslâm ceza hukukunda "had"ler
"Allah hakkı" olarak kabul edilmiştir. Yani haddi (İslâm'ın
tesbit ettiği cezayı) gerektiren suçlar amme hukukuna tecavüz
anlamı taşımaktadır. Kısas kul hakkı
olduğu için buna had denilmemiştir. Haddin
dışında kalan yani Kur'an ve Sünnetle tayin edilmeyip
hâkimin takdirine bırakılmış cezalara ta'zir
cezaları denir. Hapis, teşhir, sürgün vb. (ez-Zühaylî, el-Fıkhu'l-İslâmî
ve Edilletüh, 2. baskı, Dimaşk 1405/1985, IV, 284 vd.).

İçki içme cezası dışındaki
hadler Kur'an'la, içki içme cezası ise Sünnetle sabittir.

1. Zina cezası (hadd-i zina): Evli erkek ve
kadın için recm (taşlayarak öldürme), bekâr erkek ve kadın
için yüz sopa (celde) vurmaktır: "Zina eden kadın ve zina
eden erkeğin her birine yüz değnek vurun. Allah'a ve ahiret gününe
inanan (insan) lar iseniz Allah'ın dini (ni uygulama hususu)nda sizi,
onlara karşı acıma duygusu tut (up engelle) mesin. Mü'minlerden
bir grup da onlara yapılan, uygulanan cezaya şahid olsun" (en-Nûr.
24/2).

Recm cezası Hz. Peygamber'in uygulamasıyla
sabittir: "Cüheyne'den bir kadın zinadan gebe olduğu halde
Rasûlullah (s.a.s)'e gelerek: "Ey Allah'ın Rasûlü! Haddi icap
eden bir iş yaptım, bana hadd(i şer'îyi) icra et' dedi.
Peygamber (s.a.s) kadının velisini çağırdı: Buna
iyi bak, çocuğu doğurduğunda bana getir' buyurdu. (Velisi
denileni) yaptı. Peygamber (s.a.s) emretti. Kadının
elbisesi sıkıca bağlandı, sonra emir verdi, kadın
taşlandı. Daha sonra (cenazesi) üzerine namaz kıldı.
Bunun üzerine Hz. Ömer; Ey Allah'ın Rasûlü, onun üzerine namaz kıldınız,
halbuki o zina etmişti' dedi. Rasûlullah (s.a.s): "O öyle bir
tevbe etti ki Medine halkından yetmiş kişiye taksim olunsa
hepsine kâfı gelirdi. Allah için canını vermesinden daha
faziletli bir şey biliyor musun?' "buyurdu (Müslim Hudûd 28;
İbn Mâce, Diyet, 36' Malik, Müslim, Muvatta" Hudûd, 11).

Zina cezasının tatbik edilebilmesi için
dört âdil erkek şahidin hakim huzurunda açıkça
şahitlikte bulunması ve zina eden kişinin zinanın
haram olduğunu bilmesi gerekir.

2. Hırsızlık cezası (hadd-i sirkat):

"Akıllı ve ergin (baliğ) bir
kimsenin nisab miktarı bir malı bulunduğu yerden çalması"na
hırsızlık denir. Cezası Kur'ân-ı Kerîm'de
bildirilmiştir: "Hırsızlık eden erkek ve
kadının, yaptıklarına karşılık
Allah'tan bir ceza olarak ellerini kesin! Allah daima üstündür, hikmet
sahibidir" (el-Mâide, 5/38).

El kesme cezasının tatbik edilebilmesi için
iki âdil şahidin şahitlik yapması ve hakimin de
sorgulaması (muhakemesi) neticesinde suçun sabit olduğuna
kanaat getirmesi gerekir. Hakim şahitlere sırasıyla:

Hırsızlığın mahiyetini, çalınan
malın cinsini, kıymetini, nasıl çalındığını,
hırsızlık yerini, hırsızlığın ne
zaman yapıldığım, malı çalan şahsın
kim olduğunu sorar.

Hırsızlığın nisabı (el
kesme cezasını gerektirecek en az miktarı) Hanefi mezhebine
göre on dirhemdir. Cezanın tatbik edildiği dönemdeki dirhemin
değeri esas alınır (bk. el-Kâsânî, Bedâyiu's-Sanâyî',
VI, 67; İbnü'l-Hümâm, Fethu'l-Kadîr; IV, 220, 230; Nesaî, Sârık,
10; Zeylaî, Nasbu'r-Râye, III, 359, 360).

El kesme cezası tatbikatına örnek olarak ve
Allah hakkı olan bu cezada herhangi bir şefaatçının
kabul edilemeyeceği konusunda şu hadisi zikredebiliriz: "
Mahzum kabilesine mensub bir kadının hali Kureyş (kabilesin)i
üzdü. Onlar: Kim Rasûlullah'a (gidip de) bu kadın (a şefaat)
için konuşacak' dediler. Bir kısmı da: "Bu işe
Rasûlullah'ın sevgili (sahabî)si Üsâme b. Zeyd'den başkası
cesaret edemez' dediler. Üsâme (kadına şefaat için) Resûl-i
Ekrem'le konuştu. Bunun üzerine Rasûlullah buyurdular ki: "Yüce
Allah'ın hadlerinden bir hadd(in yapılmaması) hususunda
şefaat mı ediyorsun?" Sonra kalkıp bize bir hutbe irad
etti. Daha sonra buyurdu: "Sizden evvelkilerden (şerefli bir
kimse hırsızlık yaptığında (suçluyu) bırakırlardı.
(Şeref itibariyle) zayıf olan kimse çaldığında
haddi tatbik ederlerdi. Allah'a and olsun ki, Muhammed'in kızı
hırsızlık yapmış olsaydı elbette onun elini
de keserdim " (Eş-Şevkânî, Neylü'l-Evtâr, VII,' 131,
136).

3. İçki İçme Cezası (hadd-i şürb):
İçki içmek Mâide suresi 90. âyetle kesin olarak yasaklanmıştır.
Fakat cezası Hz. Peygamberin sünneti ve uygulamasıyla sabittir.
Hz. Peygamber ve Hz. Ebû Bekir, içki içene 40 sopa (celde) vurdular.
Hz. Ömer zamanında içki içenler çoğalınca o,
arkadaşlarıyla istişare etti. Haddin en az miktarı
olan 80 değnek vurulmasını kararlaştırdılar
(bk. Dârimî, Hudûd,10; A. b. Hanbel, IV, 389).

İçki içme cezası uygulanabilmesi için
içen kimsenin akıllı, ergin müslüman ve konuşabilen bir
kimse olması lâzımdır. Sarhoş olarak yakalanan ve içki
içtiği şahidler vasıtasıyla tesbit edilen kimseye bu
ceza uygulanır.

"Rasûlullah (s.a.s)'a şarab içmiş bir
adam getirdiler. Rasûl-i Ekrem: "Ona hadd vurunuz" buyurdu. Ebu
Hüreyre demiştir ki: Bizden bir kısmı eliyle,
(bazıları da) ayakkabısı ve elbisesiyle dövdüler.
(Dayaktan sonra) çekilip gidince: Allah seni rüsvay etsin!' dediler.
Peygamber (s.a.s): "Böyle söylemeyiniz, ona karşı
şeytana yardım etmeyiniz' buyurdu" (Buhârî, Hudûd, 4;
Müslim, Hudûd, 35; Ebû Dâvud, 35, 36; Tirmizî, Hudûd,14,. 15).

4. Zina iftirası cezası (hadd-i kazf):
Namuslu (muhsan) kadınlara zina iftirasında bulunmanın
cezası Nûr suresinde açıklanmıştır:
"Namuslu kadınlara (zina suçu) atıp da sonra (bu suçlamalarını
ispat için) dört şahid getirmeyenlere seksen değnek vurun ve
artık onların şahitliğini asla kabul etmeyin. Onlar
yoldan çıkmış kimselerdir" (en-Nûr, 24/4).

Namuslu bir erkeğe yapılan zina iftirası
da 80 değnekle cezalandırılır. Namuslu olmanın
şartları şunlardır.

Hür olmak, akıllı ve ergin olmak, müslüman
olmak, iffetli olmak.

5. Yol kesme cezası. Yoldan geçenlerin önünü
kesmek, kuvvet kullanarak geçişi engellemek ve yolcuları
soymak. Yol kesme suç, tek kişi veya topluluk, silah veya
silahsız, meskun alanda veya kırda yahut şehir içinde ya
da şehir dışında işlenmiş olabilir. Bütün
bu durumlarda suç işlenmiş sayılır ve şu âyette
belirlenen ceza uygulanabilir: "Allah ve Rasûlüne karşı
savaşan ve yeryüzünde fesat çıkarmaya çalışanların
cezası, ancak öldürülmeleri veya asılmaları, yahut ayak
ve ellerinin çaprazlama kesilmesi ya da yeryüzünde başka bir yere
sürgün edilmeleridir. Bu dünyada onlar için bir zillettir. Âhirette
ise, onlar için büyük bir azap vardır. Ancak kendilerini
yakalamanızdan önce tevbe edenler olursa, bilin ki, Allah,
"Gafûr'dur, Rahîmdir" çok bağışlayan ve çok
merhamet edendir" (el-Mâide, 5/33, 34).

Bu âyete ve İslâm hukukçularının
bundan çıkardığı hükümlere göre, yol kesenin cezası
şu şekilde belirlenmiştir.

a) Soygun yapıp, adam öldürmüşse, yol
kesici öldürülür ve ibret için asılır. '.

b) Yalnız adam öldürmüş olup, soyguna
katılmamış bulunursa, asılmaksızın
öldürülür.

c) Adam öldürmeksizin, yalnız soygun
yapmışsa, çapraz bir şekilde eli ve ayağı
kesilir.

d) Adam öldürmeden ve soygun da yapmaksızın,
yalnız yolda korku ve terör meydana getirenlere "sürgün cezası"
uygulanır Mâlikîlere göre ise; yalnız soygun
yapılmışsa Devlet başkanı öldürme, asma ve
çapraz kesim konusunda seçimlik hakka sahiptir. Yolda öldürme soygun
yapmaksızın yalnız korku ve terör yaratırsa, Devlet
başkanı, öldürme, asma, çapraz kesim ve sürgün için
seçimlik hakka sahip olur (İbn Teymiyye es-Siyâsetü'ş-Şer'iyye,
Mısır 1951, s. 82, 83; İbn Kudâme, el-Muğnî,1367,
y.y. VIII, 228).

İslâm'ın koyduğu bu cezaları
uygulamakta titiz davranılması ve kesinlikle taviz verilmemesi
gerektiği birçok hadis-i şerifle bildirilmiştir. Bu konuda
acıma duygusuna kapılınmaması uyarısı da
yukarıda ilgili âyet meâlinde geçmiştir.

Hadlerin uygulanması konusunda bazı hadisler:

"Allah'ın hadlerini yakında ve uzakta
yerine getiriniz. Hiçbir kınayanın kınaması sizi
Allah'ın hakkını yerine getirmekten alıkoymasın.
"

"Allah'ın yasaklarına uyan kimseyle o
yasakları (hududu) ihlâl eden kimse, bir gemiye binip, kur'a
çekerek bir kısmı alt kata bir kısmı üst kata yerleşen
topluluk gibidir. Aşağı katta olanlar su almak istedikleri
zaman yukarı katta olanlara gidip: "Sizi zarara sokmadan biz
kendi katımızda bir delik açsak!.." derler. Eğer
yukarıdakiler onları serbest bırakırsa hepsi helâk
olur, mani olursa hepsi kurtulur" (et-Terğib ve't-Terhib, 4/25,
27).

Şer'î hadlerin tatbiki konusunda gözden uzak
tutulmaması gereken bazı hususlar vardır: Her şeyden
önce had cezaları bütün müessese ve kurumlarıyla
işleyen İslâm Devletinde ve Devletin hakiminin kararlarıyla
uygulanır. Toplumda suça sebeb olabilecek bütün unsurların
ortadan kaldırılmış olması, insanların islâmî
eğitimle yetiştirilmiş olması, fertlerin maddî
manevî ihtiyaçlarını devlet tarafından eksiksiz
giderilmiş olması gerekir.

Suça götüren yolların tamamen
kapatılamaması, şüphelerden sanığın
faydalanması, suçun sübut bulması için gerekli
şartların tam teşekkül etmemesi gibi sebeplerle geçmişte
had cezaları nadir olarak uygulanmıştır. Buna, yöneticilerin
bu cezaları uygulamakta gösterdikleri ihmal, acz ve gevşekliği,
kayıtsızlığı da eklemek gerekir.

Hadis-i Şerifte: "Şüphelerden dolayı
hadleri kaldırınız (uygulamayanız)" " (Ebû
Dâvud, Salât,14; Tirmizî, Hudûd, 2) buyurulmuştur. İslâm
ceza hukukunda bu önemli bir prensiptir. Bu prensibe göre, Hz. Ömer'in
tatbikatıyla, kıtlık yılında
hırsızlık yapanın eli kesilmemiş; efendisinin
veya akrabasının malından çalan kimseye de, o malda hakkı
olabileceği şüphesiyle, bu had uygulanmamıştır.
Aşağıdaki örnekler de bu prensiple ilgilidir:

- Dört kişi bir şahsın zina
ettiğine şehâdette bulunur; ancak bunlardan ikisi gönüllü diğer
ikisi ise gönülsüz olarak şahitlik yaparlarsa Ebû Hanife'ye
göre, bunların hiçbirine yani erkeğe, kadına ve
şahitlere had tatbik edilmez.

- Suçluya celde (dayak cezası) uygulanırken
şahitlerden birisi şehadetinden dönse, kalan kırbaçlar
vurulmaz.

- İki kişiden birisi bir şahsın
"içki içtiğine", diğeri ise, o şahsın
"içki içtiğini ikrar ettiğine" şehadette
bulunurlarsa yine sarhoşluk haddi uygulanmaz.

- Bir kimse önce hırsızlık
yaptığını ikrar eder; sonra bu ikrarından döner
ve daha sonra da bu malın bir kısmını çaldığını
tekrar ederse eli kesilmez (Geniş bilgi iç in bkz. Cevat Akşit,
İslâm Ceza Hukuku ve İnsanî Esasları, İst. 1987, 2.
bak.).

Halit ÜNAL


Konular