Şamil | Kategoriler | Konular

Fetıh suresı

FETİH SURESİ

Kur'an-ı Kerîm'in kırksekizinci suresi.
Medine'de, Hudeybiye antlaşmasından sonra Hicret'in
altıncı yılında nâzil olmuştur. Yirmidokuz ayet,
beşyüzaltmış kelime, ikibindört yüzotuzüç harftir.
fâsılası Elif harfidir. Adı surede geçen Feth kelimesine
dayanır: "Biz sana apaçık bir fetih müjdeledik" (Ayet
I) Fetih: Bir yeri almak, zaptetmek, ele geçirmek demektir. Surenin
konusu, kendisinden önce yer alan Muhammed sûresindeki gibi savaş
ve fethin müjdelenmesidir.

Sure, müslümanların geleceğine dâir
müjdeler ihtiva etmektedir. Hudeybiye andlaşmasından önce
Resulullah (s.a.s.) rûyasında sahabeleriyle birlikte Mekke'ye
gittiklerini ve orada umre ziyaretini yaptıklarını gördü.
Bir peygamber için rûya ayrı bir önem ifade eder; Çünkü
rûyaları bir çeşit vahiydir. Bunun üzerine Resulullah ashabına
umreye gitmek üzere hazırlık yapmalarını ve çevreye
haber gönderilmesini emretti. Muhâcir ve Ensâr hazırlıklarını
yaptılar. Ancak çevre kabîlelerden çağrıya icabet
etmeyenler oldu. Çünkü hicretten sonra Mekkeliler, beş
yıldır hiçbir müslümanı Mekke'ye
sokmamışlardı. Mekkelilerden izin almadan yapılan bu
yolculuk sonucunda müslümanların bir katliama tâbi tutulacaklarını
sanıyorlardı.

Hacc mevsiminde Mekke'nin kapılarını
amansız düşmanlarına bile açan Mekkeliler sadece
müslümanların gelmesini kabul etmiyorlardı.

Peygamber (s.a.s.)'le birlikte 1400 sahabi yola koyuldu.
O dönemde umreye gidenlerde âdet olduğu üzere her şahıs
beraberinde silah olarak sadece kılıcını götürürdü.
Kurban edilmek üzere beraberlerinde yetmiş deve de götürmüşlerdi.
Mıkat'a geldiklerinde ihramlarını giyerek yollarına
devam ettiler. Harem sınırına yakın Hudeybiye denilen
yere geldiklerinde ise Mekkelilerin silahlanarak pusuya
yattıkları haberi duyuldu. Müslümanlar orada konakladılar.
Karşılıklı elçiler gönderildi. Nihayet andlaşma
yapmak üzere görüşmeler yapıldı ve andlaşma
imzalandı. Andlaşma maddeleri görünürde müslümanların
aleyhineydi. Bu sebeple şartlar görüşülürken müslümanlar aşırı
derecede huzursuz idiler. Hoşnutsuzluklarını
Resulullah'ın huzurunda bile söylüyorlardı.

İşte böyle bir andlaşmadan dönerken
-ki umre yapma imkânını da bulamamışlardı- Mekke
fethini içeren Fetih suresi indi. Sure, müslümanların gönlüne su
serpmişti.

Sûre şu fetih müjdesiyle başlar:

"Biz sana apaçık bir fetih verdik. Tâ ki
Allah, senin günahından, geçmiş ve gelecek olanı
bağışlasın ve sana olan nimetini tamamlasın ve
seni doğru bir yola iletsin. Ve Allah sana şanlı bir zafer
versin. O, imanlarına iman katsınlar diye mü'minlerin
kalblerine huzûr indirdi. Göklerin ve yerin askerleri Allah'ındır.
Allah bilendir, her şeyi hikmetle yapandır." (1-4) .

Böylece müslümanlara sadece umreye gidecekleri değil,
Mekke'nin fethedileceği müjdesi de verilmiş oluyordu.

Sure, müminlerin âhirette de mükâfatlandırılacaklarına,
münâfık ve müşriklerin ise şiddetli bir azaba çarptırılacaklarına
dikkat çektikten sonra; korkuları sebebiyle bu yolculuğa
katılmayanların samimî kişiler
olmadıklarını, Medine'ye varıldığında
asılsız birtakım bahaneler uyduracaklarını haber
vermektedir. Söz nihayet andlaşmaya katılan müminlere
getirilir. Allah'ın o kimselerden razı olduğu ve
yakında bir fetihle mükâfatlandırılacakları
anlatılır:

"Allah şu müminlerden râzı
olmuştur: ki onlar, ağacın altında sana bey'at
ediyorlardı. Allah onların gönüllerindeki (doğruluk ve
vefayı) bildiği için onların üzerine huzur ve güven
indirdi ve onlara yakın bir fetih verdi. Yine onlara (yakında)
alacakları birçok ganimetler bahşeyledi. Allah üstündür,
hikmet sahibidir" (18-19).

Bu arada Hz. Peygamber (s.a.s.)'in Hudeybiye andlaşmasından
önce gördüğü rûya ele alınarak Peygamberin bu rûyasının
gerçek çıkacağı bildirilir (27-28).

Kuran'da geleceğe dair bu tür pek çok haber vardır
ve bunların hepsi anlatıldığı gibi gerçekleşmiştir.

Surenin sonunda Peygamber ve onunla birlikte olanlar
övülerek üstün hasletlerinden bir kısmı şöylece dile
getirilir:

"Muhammed Allah'ın elçisidir. Onun yanında
bulunanlar, kâfirlere karşı şiddetli, kendi
aralarında merhametlidirler. Onların, rukû ve secde ederek
Allah'ın lutuf ve rızasını aradıklarını
görürsün. Yüzlerinde secdelerin izinden nişanları
vardır. Onların Tevrat'taki vasıfları ve
İncil'deki vasıfları da şudur: Filizini çıkarmış,
onu güçlendirmiş, kalınlaşmış, derken gövdesinin
üstüne dikilmiş, ekincilerin hoşuna giden bir ekin gibidirler.
Onlara karşı kâfirleri de öfkelendirir (bir duruma geldi).
Allah, onlardan inanıp iyi işler yapanlara mağfiret ve büyük
mükâfat vadetmiştir" (29).

Bu benzetme, Allah Resulünün ve arkadaşlarının
ilk ve son durumlarını anlatmaktadır. İlk defa yere
atılan bir tane gibi filizlenmeğe başlayan müslümanlar,
gittikçe güçlenerek koca bir ordu olmuşlar; İslâm tohumunu
ekenler bu durumdan son derece sevinirlerken, onların bu güçlü
durumunu gören kâfirler, öfkeden çatlar hale gelmişlerdi.

M. Sait ŞİMŞEK


Konular