Şamil | Kategoriler | Konular

Felak suresı

FELÂK SÛRESİ

Kur'an-ı Kerîm'in yüzonüçüncü suresi.

Kur'an'ın son sûresi olan Nâs suresi ile
birlikte bu iki sûreye "Muavvizeteyn"* (sığınma
sureleri) denilir. Bunların Mekkî mi Medenî mi olduklarına
dair herhangi kesin bir rivayet yoktur.

Felâk suresi beş ayettir. Konusu,
yaratıkların şerri, hased ve sihirdir. Nüzûl sebebi hakkında
da değişik bilgiler verilmiştir. Bunlardan en yaygın
olanında; Lebid b. Asam adlı bir yahudi büyücü Hz. Peygamber
(s.a.s.)'e onu yok etmek için büyü yaptı. Melekler Allah Resulu'ne
büyüyü bildirdi. Cebrâil de Muavvizeteyn sûrelerini Cenab-ı
Allah katından getirerek, onu büyüden kurtardı. Mu'tezile
mezhebi, Hz. Peygamber'e büyü tesir etmez diyerek bu görüşü
reddetmektedir .

Felâk suresinin fasılası Dal, Be, Kaf
harfleridir. "Be", ortada yalnız olarak tam manasıyla
bir fâsıla harfidir.

"De ki: Sığınırım
tanyerini ağartan Rabb'a " (1)

"De" emri sadece Resulullah'a değil, bütün
mükelleflere şâmildir. Veya "ey Resulum, kendine ve herkese
şöyle dua etmelerini söyle" demektir: "Tanyerini ağartan
Rabb'a sığınırım. "

"Sığınma" fiili, müminlerin
bir şeyden korktuklarında bunların şerrinden ancak
Allah'a sığınmalarını ifade eder. Hz. Meryem, Hz.
Nuh, Hz. Musa'nın da dualarında Allah'a
sığındıkları başka ayetlerde
zikredilmiştir (Meryem, 19/1 8; Hud, 1 1/47; el-Bakara, 2/67).
Hadis-i şeriflerde de her tehlike ve şerre karşı
Allah'a sığınmaya dair ma'lûmat pek çoktur. Hz. Âişe'nin
rivayetiyle bunlardan en meşhuru şöyledir: "Allah'ım
cehennemin fitnesinden, zenginlik ve fakirliğin şerrinden sana
sığınırım.''

Felâk'ın manası, yaygın tefsire göre
sabah demektir. Araplar, günün doğmasına "felakü's-subh"
derler. Yırtmak, yarmak en fazla kullanılan
anlamlarıdır. Lugatlarda "felâk" kelimesinin anlamları
şöyle belirtilmektedir: Âdemden yarılıp çıkan bütün
yaratıklar, tan, sabah, aydınlık, fecr, iki tepe
arasındaki düzlük, suçluların hapishanede ayaklarına
vurulan tomruk (falaka), cehennem veya cehennemde bir kuyunun ismi, çanak
dibinde kalan süt artığı, ekşiyip kesilmiş süt,
subuh, enhar, mutlak yaratma, bütün mahlukatın içinde bulunduğu
şeyi yırtarak çıkması, eksik ve muhtaç oluşuyla
Rabb'e sığınma zorunluğu.

Bu birinci ayeti tefsir eden ayet şudur: ''Taneyi
ve çekirdeği yaran şüphesiz Allah'tır. Ölüden diriyi ve
diriden ölüyü çıkarır. İşte Allah budur,
nasıl yüz çevirirsiniz? Tanyerini ağartan {Fâlikü'e Esbâh)
geceyi dinlenme zamanı, güneş ve ayı vakit ölçüsü kılandır.
Bu, Aziz ve Alım olanın nizâmıdır" (el-En'âm,
6/95-96). "Rabb" Allah'ın sıfat ismidir. Terbiye eden,
yetiştiren anlamında kullanılması,
sığınma olayının uygun düşmesi içindir.
Müfessirlerin çoğunluğu "felâk" kelimesine sabah
manasını vererek âyeti şöyle tefsir etmişlerdir: Felâk'da,
zulmet sonrasında nur, darlıktan sonra genişlik, kapanmadan
sonra açılma manalarına işâret etmek üzere ancak Rabbe sığınarak
O'nun bütün şerlerden kurtarıp koruyacağına dair bir
ilâhı va'di hatırlatarak havf ve recâyı takviye ve Rabbe
itaat ile ona iltica ettiren bir şevklendirme vardır. Felâkın
zikri, sabahın kıyamet gününden bir misal olmasıdır
ki, ölümün kardeşi olan uykudan uyanılan kabir benzeri
evlerden alelacele çıkarak rızık için sabahları yeryüzüne
dağılan insanların halini tasvir etmektedir.

''Yaratıkların şerrinden'' (2).

Bütün yaratıklar şer(kötülük) işleyebilirler.
Allah bütün yaratıkları üzerinde galib olduğundan, bizim
bilmediklerimizi bildiğinden ancak O'na sığınarak, hiçbir
şeyin karşı çıkmasına güç yetiremeyeceği
yüce bir Hakîm'e sığınılmış
olmaktadır.

Ser kelimesi, zarar, noksan, eziyet, keder için de
kullanılır. Hastalık, açlık, savaş ve ölüm,
ateşte yanmak, evlâdın ölümü, gibi somut ve âfâkî veya
küfür, şirk, her çeşit günah ve zulüm gibi şerlerle
her çeşit ruhî ve nefsî olan enfüsî şerlerden Allah'a
sığınırım demektir. Bu âyette genel olarak
şerler zikredildikten sonra, en fazla sakınılacak bazı
şerlere geçilmektedir:

"Ve ortalığı kaplayan
karanlığın şerrinden," (3).

"Gâsık" kelimesi de, "felâk"
kelimesi gibi birçok mana ile tefsir edilmiştir. Esas manası
karanlık demektir. Bunun masdarı olan "gâsak, gusûk,
gâsekan" kelimeleri lügatta şiddetli karanlık, dolgunluk,
akmak, dökülmek, soğukluk, korkaklık manâlarında
verilerek dolmak, akmak, dökülmek manalarına tekabül etmektedir.
Bu suretle gecenin zulmeti hücum edip dolarak pek karanlık olmaya
masdar gâsak, gâsakan, gûsuk denildiği gibi, ilk koyu
karanlığa da isim olarak gâsak denilir ve gâsak felâka
tekabül ettirilerek gasaktan felâka, gecenin kararmasından
sabahın aydınlığına kadar anlamı çıkar.
Vâkab kelimesi ise, yüksek yerlerden sellerin aktığı
çukurlar, dahil olmak, kaplamak demektir.

Suçlar genellikle gece karanlığında
işlenir, şeytan oynayacağı oyunları
karanlıkta daha rahat oynar; kuruntu, vesvese, korku ve tasa geceleri
kaynaşır. Eziyet verici, zehirli, yırtıcı
hayvanlar da gece ortaya çıkarlar. Anarşistler geceyi bekler,
cinayetler genelde geceleri işlenir. Bu sebeple gecenin
şerrinden Allah'a sığınırım. Fecri getiren
Allah'a. Güneş battıktan sonra her tarafa dağılan
şeytanlara karşı karanlık bitinceye kadar çocukların
eve toplanması, hayvanların kapatılması bir sünnettir.

Bazı tefsirlerde gâsak, şiddetli zulmet,
gecenin şerri olarak alınarak, gece ansızın gelip
çatan arıza ve hayalet gibi belâ ve musibetlere teşmil
edilmiştir. Bazıları da "gasık"ı kamer
(ay) ve ayın tutulması ve kaybolması şeklinde
almışlardır. Ay tutulması ve mihak zamanını
müneccimler zayıf bulur, sihirbazlar da sihirlerini o zaman icra
ederler. Bu manâda şerrin gecenin karanlığında ortaya
çıkması kastedilir.

Karanlığın bütün soyut ve somut
manalarıyla şerri barındırması anlamında,
maddî ve manevî şer ve zararların, gam ve kederin de kara
talih ve karanlıkla vasıflandırılmasıyla
"gecenin şerrinden, yıldızların
kaybolmasıyla gelen karanlığın şerrinden, kamerin
tutulmasında ve kaybolmasında gelen şerden* Allah'â sığınırım"
demektir.

"Düğümlere üfürenlerin
şerrinden," (4).

Burada "Neffâsâtı fi'l-ukad"
ifadesindeki ukad, ukdenin çoğuludur ve düğüm demektir.
Nefese; üflemek çoğulu neffâse'dir. Bunu "allâme" kalıbında
anlarsak anlamı "çok üfleyen erkek", dişi
siğada alırsak "çok üfleyen kadınlar" demektir.
Nefese'nin çoğulu "Nüfus ve cemaatler" demekte olabilir,
çünkü Araplar nüfus ve cemaat kelimesini dişil (müennes) kullanırlar.
Burada düğüme üflemek müfessirlerin çoğuna göre
"sihir" demektir. Ayetin anlamı, "sihirbazların
şerrine karşı fecri getiren Rabbe
sığınırım" olur. Zemahşerî'ye göre
ise bunun anlamı, kadınların kurnazlığı ve
hileleridir. Kur'an, sihri küfür saymıştır (el-Bakara,
2/102). Sihir haramdır ve yedi büyük günahtan (şirk,
öldürmek, fâiz, yetim malı yemek, zina iftirası, cihaddan kaçmak,
sihir) biridir. Neffâsât, üfleyici karılar anlamında
cadılara veya kadınların hilelerine şâmildir. Mana
şudur: İpliklere düğümler atıp onlara üfleyen
(tükrükleyen) rukye ve efsun yapan cadıların veya nefislerin
veya cemaatlerin şerrinden, fitneci kadınlardan, nefsin
hayvanı isteklerinden, şehvet ve gadabın şerrinden
Allah'a sığınırım. Sihrin aslında bir gözbağcılık
olduğu başka ayetlerde açıklanmıştır.
Sihir, şeytânı bir oyun olarak insanları etkiler,
korkutur. Sihrin şerrinden Allah'a sığınırım
demekle Felâk ve Nâs surelerini okumak sihre karşı durmak
demektir.

''Ve hased eden hasedçilerin şerrinden'' (5).

Hased, Allah'ın bazı kullarına lütfettiği
nimetler karşısında kıskançlık duygularına
kapılarak o kulların bu nimetlerden mahrum olmasını
dilemektir. Bu şer bir niyet ve fiildir. Hasedçinin şerrinden
Allah'a sığınırım.

Sahih hadislerde Hz. Peygamber'in yatarken İhlâs,
Felâk ve Nâs surelerini okuyarak ellerinin içine üflediği sonra
başından ve yüzünden başlayarak üç defa elinin eriştiği
kadarıyla bütün vücudunu sıvazladığı
bildirilmiştir. Müslümanlar da onu her şeyde örnek aldıkları
gibi bu sünnete uymuşlar, beş vakit namazlarda Muavvizeteyn
okumuşlar ve Allah'a emrettiği şekilde bütün
şerlerden sığınmışlar ve Allah onları
şerlerin her çeşidinden korumuştur (Seyyid Kutub, F;
Zılâli'l-Kur'an, XVI, 441-447; Mevdûdî, Tefhîmu'l-Kur'an, VII,
322-326; Mehmed Vehbi, Hulâsatü'l-Beyân, XV, 6619-6626, Ömer Nasuhi
Bilmen, Kur'an-ı Kerîm'in Türkçe Meâli Alisi ve Tefsiri, VIII, 41
17-41 19; İbn Kesir, Hadislerle Kur'an-ı Kerîm Tefsiri, XV,
8809-8824; M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, VIII, 6367-6409).

Sait KIZILIRMAK


Konular