Şamil | Kategoriler | Konular

Dogruluk

DOĞRULUK

Doğru olma hâli, dürüstlük, sıdk, sadâkat,
istikamet, hak, birr, hidâyet anlamına gelen itikadî ve ahlâkî
bir kavram. Allah'ın emrine ve kanunlarına uygun bir yol izlemek
ve insanların haklarına riâyet etmek demektir. İman eden
ve inancını hayata geçiren doğru insan, Hz. Peygamber (s.a.s.)'in
en güzel ahlâkını örnek alır.

Kur'ân-ı Kerim, doğruluğa dair birçok
âyet ihtiva eder. Sıdk, istikamet; hidâyet gibi çeşitli türevleri
olan doğruluk, ahlâkî vasıfların tümünü kendinde
toplar. Özünde Allah'a, meleklere, âhirete, kitaplara, peygamberlere
inanan, mallarını akrabaya, yetimlere, yoksullara harcayan,
namaz kılan, zekât veren, oruç tutan, sabreden, sözünde duran,
cihat eden... müminlerin bütün bu vasıfları doğruluk hâlinin
tezâhürleridir. Doğruluk vasfı, Doğru Yol'un
anlaşılmasıyla gerçeklik kazanır.

"Alemlerin Rabb'i Allah'a hamdolsun,
Rahman'dır, Rahîm'dir. Din gününün sahibidir. Ancak sana kulluk
eder, ancak senden yardım dileriz. Bizi doğru yola ilet. Nimet
verdiğin kimselerin yoluna..." (el-Fâtiha, 1/1-6) âyetleriyle
başlayan Kur'ân-ı Kerim, doğruluk yolunu ve bunun aksini
sapmışların yolu olarak çeşitli âyetlerle açıklar.
O'na kulluk etmek, doğruluğun ve doğru yolun ta kendisidir.
Allah, O'na inananları ve yoluna yapışanları rahmet ve
lutfa mazhar eder, onları doğru yola iletir. Öğüt alanlar
için âyetleri Allah geniş geniş açıklamıştır.
".... Emrolunduğun gibi dosdoğru ol..." (Hûd, 11/112;
eş-Şûrâ, 42/15) buyuran Allah, hâlis kullarını
azmış şeytandan korumaktadır. (bk. Hicr Süresi)
Allah, müminlerin kendisinden korkmalarını ve ölçüyü doğru
tutmalarını emretmektedir. Sözünde doğru olması için
uyarılan müminler, doğrulukları
karşılığında cennet'e gireceklerdir. Onlara korku
yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir.

Doğruluk, en iyi, takva hâlinde gerçekleşebilir.
Âyette "Doğrularla beraber olun" (et-Tevbe, 9/119)
buyurulması, bu kavramın toplumsal oluşuna delâlet eder.
Doğruluk bir misâktır, kulluk ahdidir: Ahde vefa ve
sadakatın mükâfatı hem dünyada hem âhirette verilecektir. Sıddıkların
özellikleri ana hatlarıyla açıklanmıştır.
Bunlar; sabır, itaat, infâk, istiğfar, ihlâs, takva, haya,
emanet gibi özelliklerdir.

Doğruluğun karşısında
yalancılık, bâtıl, dalâlet gibi özellikler bulunmaktadır.
Muttakiler asla yalan söylemezler. Hz. Peygamber, "el-Emîn"
olarak tanınmıştı. Yalancılık ise, dar
anlamıyla insanın günlük hayatta söz ve davranışlarında
doğruluktan uzaklaşması anlamına gelir. Geniş
anlamda Allah'ın emir ve yasakları ile alay etmek, Allah'a
iftirada bulunmaktır. Bu da müşriklerin
sıfatıdır. Allah yalancı kâfirleri doğru yola
iletmeyeceğini Kur'ân'da birçok âyette açıklamış,
onları lânetlemiş ve büyük bir azaba uğrayacaklarını
bildirmiştir. Allah mü'minlere şöyle buyurur "Yalan
sözden kaçının. " (el-Hacc, 22/60). Bir diğer
yalancı grup, münâfıklardır. Bunların özelliği
yalan yere yemin etmeleridir. Bunlar, sahtekâr kimseler olup
küfürlerini gizlemişlerdir.

Davranışlarda doğruluğa hakkâniyet
de denir. Bu da adalet, insaf ve merhametten ibarettir. Doğruluğun,
vahyî temellerinin anlaşılmasından sonra, düşüncenin
eyleme geçirilmesinde en başta dile hakimiyet gelmektedir. Dil, düşüncenin
iletim vasıtasıdır. Müminler söz söylerken doğruyu
söyler, gereksiz yere konuşmaz, kötü söz söylemezler; ya hayır
konuşurlar yahut susarlar.

Doğruluk; düşüncede, sözde, niyette,
iradede, azimde, vefâ ve amelde doğruluk şeklinde tezâhür
eder. Bütün bunların kaynağı, Kur'ân ve Sünnet'tedir.
Öte yandan, düşünce ve eylem birliği doğruluğun
esasıdır. Düşüncede ve inançta tam manasıyla
İslâm'a yönelinmedikçe ve İslâmî hükümlere teslim olunmadıkça
davranışların doğru olması mümkün değildir.
Doğru olan ahlâk Hz. Peygamber'in ahlâkıdır; bunun
dışında doğru bir yol yoktur. Zira Rasûlullah (s.a.s.)
"dosdoğru ol" mesajı ile "Hûd sûresi beni
kocattı" diye buyurarak doğruluğun önemini ve insana
yüklediği sorumluluğu ifade etmiştir (Kadı Beydâvî,
Envârü't-Tenzîl, I, 580; Elmalılı Hamdi Yazn, Hak Dini Kur'ân
Dili, IV, 2829) Yine O, "Beni Rabbim en güzel şekilde terbiye
etti." (el-Münâvî, Feyzu'l-Kadir şerhu Camii's-Sahih, 310)
buyurmuştur.

Bugünkü beşeri sistemlerin işleyişi
gerek toplumsal düzeyde gerek fert olarak, yalancılık temeline
dayalıdır. Çünkü insanlarda Allah korkusu kalmamıştır.
İnsanlar arası ahlâkî ilişkiler suni ve doğruluktan
uzaktır. Toplum emin bir toplum değildir, kuşku toplumudur.
Böyle bir toplumda hakikat, beyanların
aldatıcılığı sebebiyle ortaya çıkamamakta;
insanlar Allah için, O'na inanıp davranmadıklarından
birbirlerine söz ve işlerinde güven duygusunu tamamen kaybetmiş
görünmektedirler.

İslâm dışı fert ve toplum
hayatında doğruluğun bir anlamı yoktur. Çünkü
düzenler zulüm üzerine kuruludur ve insanlar şahsî çıkarları
peşinde birbirlerini kandırmak için türlü oyunlara başvurmaktadırlar.
Bu bozuk bir hayat düzenidir. Sorumsuz, çirkin davranışların
hakim olduğu düzen, müslümanların hakka
yaklaştırıcı en güzel hasletlerini de yozlaştırmıştır.
İnsanlar her geçen gün doğru yoldan uzaklaşmaya, âhiret
yurdunu aramaktansa materyalist dünyanın hevâ ve heveslerine uymaya
başlamışlardır. cahilî bir toplumda müslümanlar da
gayr-i İslâmî günlük hayata ayak uydurmuş gözüktükleri ve
tanınamadıkları için, İslâm'ı tanıtmak ve
yaşatmak mümkün olmamaktadır. Bizzat müslümanların
doğruluk düsturuna uymamaları bir toplumun helâk olması için
yeterlidir. Çünkü hakkı tavsiye eden olmazsa veya insanlar hata içinde
yüzerken hakkı tavsiye etmeye kalkılırsa o toplum çökmüş
demektir. Bir sahabi Hz. Peygamber'e "Ya Rasûlullah bana İslâm'ı
öyle tanıt ki, senden başka birine sorma ihtiyacını
duymayayım" deyince, Rasûlullah şöyle buyurmuştur:
"Allah'a inandım de, sonra da dosdoğru ol." (Müslim,
İman, 62; Ahmed b. Hanbel, III, 413). Başka bir hadis-i
şerifte de "Doğru olunuz, kurtuluşa erersiniz" (İbn
Mâce, Tahâre, 4, Dârimî, Vudu', 2) buyurulmuştur.

Anglikan kilisenin Dâru'l-Hikmeti'l-İslâmiyye'ye
sorduğu "İslâm, fikre ve hayata ne vermiştir?"
sorusuna bir İslâm âlimi tek cümle ile "Fikre tevhid, hayata
istikamet (doğruluk) vermiştir." şeklinde
cevaplamıştı. Doğruluk ilkesini bırakan ve
bezginliğe yönelenlere Allah şöyle buyurur: "... Benim
âyetlerimi birkaç paraya satmayın ve benden sakının.
" (el-Bakara, 2/41).

İslâm'ın hayat yolu sırat-ı müstakim'dir;
yani dosdoğru yoldur. O yola girenlere bir üzüntü ve korku yoktur.
Her şeyden önce doğruluk müslümanın akîdevi özelliğidir.
Meselâ, dosdoğru namaz kılmayan bir mümin ibadette tam doğruya
uymadığından, diğer davranışlarında da
hatalı olacaktır.

Rasûlullah şöyle buyurur: "Doğruluk
insanı iyiliğe yönelir, hayırlı işlerde cennet'e
kılavuzluk eder. Bir kimse, doğruluğu prensip edinirse
sıddîk olur. Yalancılık da insanı kötülüğe ve
fücura sürükler. Kötülük de çehennem'e götürür. Bir kimse yalancılığı
prensip edinirse Allah'ın divanında kezzab (yalancı)
defterine yazılır." (Tecrid-i Sarih Tercümesi, XII, 146).

Sait KIZILIRMAK


Konular