Şamil | Kategoriler | Konular
Cerh ve ta'dil
CERH ve TA'DÎL
Cerh; yaralamak, sövmek; ta dîl, düzeltmek, hizaya
getirmek, tezkiye etmek demektir.
Istılahî manaları ise; Cerh, günahkârlık,
tedlis (karıştırıcılık),
yalancılık gibi sebeplerle bir râvinin, hadis mütehassısları
tarafından rivayetlerinin reddedilmesi. Ta'dil; Bir râviyi
rivayetleri kabul olunacak şekilde vasıflandırmak,
tanıtmak demektir.
Hadis râvilerinin kusur ve meziyetlerinin özel
terimlerle tetkik edildiği "cerh ve ta'dil ilmi" hadis
ilminin en önemli konularından birini oluşturur. Sözlü
rivayetlerin yaygın olduğu bir dönemde ortaya çıkıp
gelişen bu ilmin, hadisin ve dolayısıyla İslâm'ın
korunması açısından hicrî dördüncü yüzyıla kadar
çok faal bir rol oynadığı kesin bir gerçektir.
Hz. Peygamber (s.a.s.)'den sonra meydana gelen bazı
siyasî olaylar neticesinde birtakım sapık itikadî grupların
ortaya çıkması ve bunların kendi görüşleri lehinde
hadisin otoritesinden yararlanmak istemeleri, kendilerini hadis uydurmaya
sevketmiştir. (Ahmed Nâim, Tecrid-i Sarîh Tercümesi, Mukaddime,
351; Yaşar Kandemir, Mevzu Hadisler, 31-48).
Bu olumsuz gelişmeler karşısında
İslâm âlimleri kılı kırk yararcasına bir
titizlik göstererek, hadislerin kitaplara geçirilip tasnif edildiği
zamana kadar her râviyi cerh ve ta'dile tabi tutmuşlar ve bu
şekilde, güvenilir olanları zayıflardan,
tanınmayanlardan, uydurmacı ve yalancılardan
ayırdetmişlerdir (Ahmed Nâim, Mukaddime, 351).
Dini, aslî berraklığı içerisinde
korumayı yegane hedef ve vazife bilen İslâm âlimlerinin bu
davranışlarını bir başka şekilde yorumlamak
mümkün değildir. Zira Tirmizî'nin de açıkça ortaya koyduğu
gibi, amaç, müslümanların hayrını ve iyiliğini
istemektir (Ahmed Nâim, Mukaddime; 351). Yoksa hiç bir kimse sebepsiz
yere müslümanın gıybetini yapmış ve onları
çekiştirmeyi istemiş değildir.
Tanınmış münekkitlerden Yahya b. Saîd
el-Kattân cerhettiği muhterem zevât dolayısıyla kendisine
yöneltilen:
- Sen cerhettiğin bu zevâtın kıyamet gününde
karşına hasım olarak çıkmalarından korkmuyor
musun? şeklindeki bir soruya:
"Bunların düşmanlığına
maruz kalmam; hadisini müdafaa etmediğimden dolayı Rasûlullah
(s.a.s.)'in karşıma hasım olarak çıkmasından
çok daha kolaydır." diye cevap vermiştir (Ahmed Nâim,
Mukaddime, 350).
Onun bu cevabında da görüleceği gibi, konu
bir gıybet ve çekiştirme meselesi değil; ilim ehlinin
taşıdığı sorumluluk duygusunun ve ilmî anlayışın
bir çeşit tezâhürüdür.
Diğer taraftan cerh ve ta'dili yapacak âlimlerde
birtakım özelliklerin arandığı gibi; cerh ve ta'dil
esnasında dikkate alınması gereken esaslar da mevcuttur. Bu
yönleriyle ehil olmayan bir kimsenin cerh ve ta'diline itibar edilemez.
Şartlarına riayet edilmeden yürütülmüş cerh ve ta'dilin
de ifade edeceği hiç bir değer yoktur. (Ahmed Naim, Mukaddime,
365-389).
Hadis münekkitleri cerh ve ta'dilde râvilerin kuvvet
ve zayıflık, doğruluk ve yalancılık gibi
durumlarına işaret eden bir takım terimler
kullanmışlardır. Ta'dil için kullanılan terimlerin
tertibinde ulema arasında tam bir ittifak yoktur. İbn Hacer
el-Askalânî bu terimleri en yükseğinden alta doğru altı
derecede toplamıştır. Aynı şekilde cerh için
kullanılan tabirler de en hafifinden en ağırına
doğru altı kısma ayrılmıştır. Ta'dilin
en yüksek derecesi "evseku'n-nâs", "esbetü'nnâs" (insanların
en güveniliri); cerhin en ağır derecesi ise "ekzebü'n-nâs"
(insanların en yalancısı), "hüve ruknu'l-kezibi"
(o, yatanın ocağıdır)... tabirleriyle ifade olunur
(Ahmed Naim, Mukaddime, 391-398; İbn es-Salâh, Ulûmu'l-Hadis,
I33-137; Suyûtî, Tedrib, 229-236).
Hadisin sahihini sekîminden, makbulünü merdudundan
ayırma gayretinin bir neticesi olarak gelişmiş olan bu ilim
dalında kaleme alınmış bir çok eser mevcuttur.
İbn Ebi Hâtim er-Râzi'nin "Kitâbü'l-cerh ve't-ta'dîl'i";
Ahmed b. Hanbel'in "Kitâbü'l-ılel'i" Zehebî'nin "Mizânü'l
i'tidâl"Buhârî'nin "et-Târihü'l-kebir'i" bu alanda
yazılmış çok sayıdaki eserden sadece birkaçıdır.
İsmail Lütfi ÇAKAN