Şamil | Kategoriler | Konular

Cenaze

CENÂZE

Gömülmemiş ve gömülmeye hazırlanmış
insan ölüsü. Ölüyü gömmek için yapılan tören ve işlemler.
İslâm bu tören ve işlemler ile ilgili olarak bazı emir ve
nehiyler getirmiştir. Genellikle bunlar sünnet ile sabit olan ve Hz.
Peygamber (s.a.s.) tarafından bizzat uygulanan ve bize kadar intikal
eden hususlardır. Ölüm döşeğinde can çekişme
durumunda olan kimseyi -kendine zorluk olmazsa- yüzü Kıbleye
karşı gelmek üzere sağ tarafa çevirmek sünnettir. Başını
biraz yükselterek sırtı üstüne yatırmak da caizdir.

Hasta can çekişiyorken ve gerçekten mümin
birisi ise ona yardımcı olmak, yakınları için bir
gereklilik ve ayrıca da sevaptır. Onun için yanında "kelime-i
şehadet" getirmek ve söylemesine yardımcı olmak sünnettir.
Çünkü Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurmuşlardır:

"-Ölülerinize, Lâ ilâhe illallah "ı
telkin ediniz. Zira ölüm halinde onu söyleyen (bir mümin)'i bu kelime
Cehennem'den kurtarır. " "Son sözü Lâ ilâhe illallah
olan kimse Cennet'e girer. " (Müslim, Cenâiz, 1-2; Ebû Davud,
Cenâiz, 16)

Hastanın yanında şehadet getirilir ki o
da hatırlayıp şehadet getirsin. Yoksa ısrar ile sen de
yap denilmez. Zira o anda zor bir durumdadır. Ona zorluk çıkarmamalıdır.
Bir defa da söylese yeter. Bu telkini, hastayı sevenlerden biri
yapmalıdır. Maksat hastada isteksizlik uyandırmamaktır.

Hasta vefat edince ağzı kapatılır.
Bir bez ile çenesi başından bağlanır. Gözleri
yumulur. Eller yanlarına getirilir. Bunu yaparken şu dua
okunabilir:

"Bismillâhi ve alâ milleti rasülillâh.
Allahümme yessir aleyhi emrahu ve sehhil aleyhi mâ ba'dehû ve es'id bi
likaike vec'al mâ harace ileyhi hayran mimâ harace anhu. "

Manası: "Allah'ın ismiyle ve Rasûlullah'ın
milleti (dini) üzerinde olsun. Allah'ım, onun işini
kolaylaştır, bundan sonrasını ona kolay eyle, onu seni
görmekle mutlu eyle. Dünyadan kendisi için çıkanı,
kendisinin çıktığı şeylerden hayırlı
eyle."

Sonra ölünün üstüne bir örtü çekilir.
Öldükten sonra yıkanıncaya kadar yanında Kur'an okumak
mekruhtur. Öldüğü iyice anlaşılınca hemen
yıkanır.

Cenaze'nin Yıkanması

Cenazenin yıkanmasından gömülmesine kadar,
yapılan işlemlere "teçhiz" (hazırlamak) denir.
İslâm'da, ölen kimsenin en kısa zamanda yıkanması,
kefenlenmesi ve cenaze namazının kılınarak
toprağa verilmesi gerekir. Bu konuda acele davranmak müstehabtır.
Ölü şöyle yıkanır:

Yıkanacak ölü teneşir veya yüksekçe bir
yere sırt üstü konur ve diziyle göbek arası bir örtü ile
örtülür. Teneşir, ölülerin yıkanması için yapılmış,
sedire benzer yüksekçe bir tahta masadır: Erkek ölüleri erkekler,
kadın ölüleri de kadınlar yıkar. Ölüyü yıkayan
kişiye birisi su dökerek yardımcı olur. Ölüyü yıkamak,
ona gusül abdesti aldırmaktır. Boy abdesti* almasını
bilen herkes ölüyü yıkayabilir; ölü yıkamanın
gerektirdiği ayrı bir bilgi ve dua yoktur.

Yıkayacak kişi eline bir bez sardıktan
sonra, ölünün avret yerini yıkayıp temizler. Bundan sonra
ölüye bir abdest aldırır. Abdest aldırırken
ağzına, burnuna su vermez, parmaklarıyla mesheder. Yüzünü,
kollarını yıkar, başını mesheder ve
ayaklarını yıkar.

Bundan sonra ölünün üzerine su dökülür, başı
ile bedeni sabunlu su ile temizce yıkanır, sonra sol
tarafına çevrilerek sağ tarafı yıkanır. Bundan
sonra sağ tarafına çevrilerek,sol tarafı iyice
yıkanır. Her âzâyı yıkarken üç defadan az yıkamamak
sünnettir. Suyun zor ulaşacağı organlar
yıkanırken ovularak yıkanmalıdır. Bundan sonra
yıkayan kimse cenazeyi oturtur gibi kaldırıp, kendisine
doğru yaslayarak karnını ovalar; altından bir şey
çıkarsa, sadece orasını yıkayıp temizler, tekrar
abdest aldırmaz ve yeniden bütün vücudu yıkamaz. Böylece yıkama
işlemi biten bir ölü havlu veya benzeri şeylerle
kurulanır ve kefenlenir. Sonra başına, yüzüne ve sakalına
güzel kokular sürülür, secde yerlerine kâfûr dökülür. Yıkanırken
ölünün saç ve tırnakları kesilmez. Ölünün kapalı bir
yerde yıkanması daha iyidir. Ölüyü, kendisine en yakın
bir kimse veya ahlâki iyi olan ve cenaze yıkamasını iyi
bilen birinin yıkaması gerekir. Kadın kocasını
yıkayabilir. Fakat, yıkayacak hiçbir kadın bulunmamak gibi
bir mecburiyet olmadıkça erkek, ölmüş karısını
yıkayamaz.

Şişmiş olup dağılmak üzere
bulunan ve dokunulması mümkün olmayan bir ölünün üzerine sadece
su dökülmesi yeterlidir. Yıkayan, cenazeyi yıkamaya niyet
ederek besmele çeker. Yıkama bitince: "Gufrâneke yâ
Rahmân" yani, "Ey merhametli Allah'ım
bağışlamanı dilerim" der.

Müslüman ölünün vücudunun bir parçası
bulunması halinde, onu yıkamak konusunda âlimler arasında
görüş ayrılıkları vardır. İmam Şâfiî,
Ahmed b. Hanbel ve İbn Hazm, "yıkanır, kefenlenir ve
üzerine namaz kılınır" demişlerdir. İmam
Şâfiî: "Bir kuş, Cemel vakasında Mekke'ye bir el
getirip attı. Parmağındaki yüzüğünden Mekkeliler
onu tanıdılar. Bu eti yıkayarak namaz kıldılar.
Olay sahabenin huzurunda olmuştur" demektedir. Ahmed İbn
Hanbel der ki:

"Ebû Eyyûb, vücudun bir ayağı varken,
Ömer ise bir kemiği varken üzerlerine namaz kılmışlardır."
İbn Hazm: "Müslüman ölüsünden bulunan her şey üzerine
namaz kılınır; şehit değilse yıkanır,
kefenlenir." demiştir. Bulunan parça üzerine namaz kılmaya
niyet edilir. Namaz ise hepsine, yani ceset ve ruhu üzerine kılınır.
İmam Ebû Hanife ve İmam Mâlik'e göre; "Eğer
yarıdan çoğu bulunursa yıkanır ve namazı
kılınır; eğer bulunmazsa yıkanmaz ve namazı
kılınmaz."

Şehid'in Yıkanması

Savaş alanında kâfirler tarafından
öldürülen şehitler cünüp bile olsalar yıkanmaz, sadece
kefen olmayan uygun bir elbiseyle kefenlenir. Elbise eksik gelirse
tamamlanır. Sünnet kefeni üzere fazla gelen elbise ise çıkarılır.
Kanları ile gömülür. Kanlardan hiç bir şey yıkanmaz.
Zira Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:
"Şehitleri yıkamayınız. Çünkü her yara ve her
kan damlası kıyamet günü etrafa misk kokusu yayar. "
Rasûlullah (s.a.s.), Uhud şehitlerini kanlarıyla defnetmeyi
emretti. Onları yıkamadılar ve namaz kılmadılar.
İmam Şâfiî şöyle demiştir: "Şehitleri
yıkamamanın ve namazlarını kılmamanın
nedeni, yaraları ile Allah'a kavuşmaları içindir."
Kanlarının kokusu, misk kokusu olunca Allah'ın onlara olan
bu ikramı, onları bu namazdan müstağni
kılmıştır. Bu durum, yaralar içinde savaşan ve düşmanın
geri dönmesinden korkan, bir an önce ailelerine kavuşmayı,
ailelerinin de onlara kavuşmasını arzulayan müslümanlara
kolaylık sağlamıştır. Şehitlerin
namazlarını kılmamaktaki hikmet şudur: Namaz ölülere
kılınır. Şehitler ise diridir. Veya namaz bir
şefaattir. Şehitlerin de buna ihtiyacı yoktur. Kâfirler
tarafından öldürülmeyen fakat cihat sırasında vefat
edenler hakkında şehit* sözü kullanılmıştır.

Ancak bunlar yıkanır ve namazları
kılınır. Rasûlullah (s.a.s.), hayatta iken, bunlardan
ölenleri yıkamış; müslümanlar da daha sonra şehid düşen
Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali (r. anhum)'yi yıkamışlardır.

Eğer su bulunmazsa ölüye teyemmüm verdirilir.
Allah'û Teâlâ şöyle buyuruyor: " Eğer su
bulamazsanız teyemmüm ediniz." (en-Nisâ, 4/43; el-Mâide,
5/6). Rasûlullah (s.a.s.) "Yeryüzü bana mescid ve temiz kılındı."
(Buhârî, Teyemmüm 1, Salat 56; Müslim, Mesâcid, 3; Ebû Dâvud Salat,
24). buyurmuştur. Eğer ölü yıkandığı zaman
dağılma tehlikesi varsa yine teyemmüm verdirilir. Yabancı
erkekler arasında ölen kadın ile yabancı kadınlar
arasında ölen erkeğe de teyemmüm verdirilir. Ebû Dâvud ve
Beyhâki'nin de Mekhûl'den rivayet ettiği hadise göre; Rasûlullah
(s.a.s.) şöyle buyurmuştur: "Kadın, kendisi ile
beraber başka kadın olmadığı halde erkekler
arasında ölürse; erkek de kendisi ile beraber başka erkek
olmadığı halde, kadınlar arasında ölürse, her
ikisine de teyemmüm ettirilir ve gömülürler. Her iki durumda da su
bulunmamış sayılır. "

Cenazenin Kefenlenmesi Ölü, yıkandıktan
sonra, kefenin ıslanmaması için kurulanır.

Kefen üç çeşittir: 1- Erkeğe göre,
"kamis", boyun kökünden ayaklara kadar olur. Yen ve yakası
olmaz. Etrafı uygulanmaz. 2- "İzar" ile "Lifâfe",
baştan ayağa kadar uzun olur. Lifâfe en üste geleceği ve
baş ve ayak uçlarından düğümleneceği için izardan
daha uzun tutulur.

Kadında baş örtüsü ile göğüs
örtüsü fazla olacağından kadında sünnet olan kefen beş
kattır. 3-Yeterli sayılan kefendir ki erkeğe göre izar ile
lifâfe'den ibaret olmak üzere iki kat, kadına göre ise bir de baş
örtüsü ile üç kattır. Ancak zarurete binaen kadın ve erkek
için "setre"; yeterli ne bulunursa ona sarılacak
şeydir. Nitekim sahabeden bir kısmı zarûretden dolayı
sahip oldukları elbiseleriyle kefenlenip defnolunmuşlardır.

Malın azlığı ve varislerin çokluğu
söz konusu olunca ikinci kefenleme; mal çok varisler az ise birinci tür
kefenleme yapmak sünnettir. Kefen-i zarûret ise hiçbir malı
olmayan için düşünülebilir. Zarûret olmadıkça tek kefene
sarılmaz. Kefenin beyaz pamuklu bezden olması daha faziletlidir.
Yenisi veya yıkanmış olmasında fark yoktur. Kefenler,
içine ölü sarılmadan önce tütsülenir. Ancak beşten fazla tütsülenmez.

Kadının saçları örgü edilerek göğsü
üstünde toplanır. Onun üzerine başörtüsü yüzüyle beraber
örtülür.

Cenaze Namazı

Gusledilmiş, yıkanmış,
temizlenmiş, musalla taşına konulmuş müslüman bir
ölü için müslümanların, abdestli ve Kıble tarafına yönelerek
kıldıkları bir namaz ve ölü için yapılan bir
duadır. Cenaze namazı farz-ı kifâyedir. Yani bir beldede
bir kısım müslümanların bu namazı
kılmalarıyla, diğerlerinin üzerinden yükümlülük
kalkar. Cenaze namazı hiç kılınmazsa, o beldedeki bütün
müslümanlar sorumlu ve günahkâr olur.

Cenaze namazının şartı niyettir. Bu
niyette, ölünün erkek veya kadın, küçük erkek veya kız
çocuğu olduğu belirtilir. İmam olan kimse; Allah Teâlâ'nın
rızası için hazır olan cenaze namazını
kılmaya ve o cenaze için dua etmeye niyet ederek, namaza başlar.
Ayrıca imamlığa niyet etmesi gerekmez. Cemaatten her biri
de Allah rızası için o cenaze namazını kılmaya
ve onun için duaya ve imama uymaya niyet eder. Ölü, erkek ise: "şu
hazır erkek için", kadın ise; "şu hazır
kadın için" diye niyet edilir. Çocuklar için de bu
şekilde niyet edilir. Cemaatten biri, cenazenin erkek mi, kadın
mı olduğunu bilmezse, "üzerine imamın namaz
kılacağı ölüye, imam ile beraber namaz kılmaya ve
dua etmeye" niyet eder.

Cenaze namazının rüknü tekbirler ve kıyâm'dır.
Bu namazda rukû ve secdeler bulunmadığı gibi Kur'an okumak
ve teşehhüd de yoktur. Şartları altıdır:
Ölünün müslüman olması, kendisinin ve konulduğu yerin temiz
olması, cemaatin önünde bulunması, vücut azalarının
çoğunun veya başıyla beraber yarısının
mevcut olması, arz üzerine konulmuş olması, namaz
kılacak kimsenin özürsüz olarak bir şeye binmiş veya
oturmuş olmaması. Cenaze namazında cemaat şart
değildir. Yalnız bir müslüman erkek yahut bir müslüman kadının
kılması ile farz yerine getirilmiş olur. Cenaze
namazının sünnetleri dörttür.

1-İmam cenazenin göğsü hizasına durur.
Bu namazda erkek, kadın, büyük ve küçük arasında fark
yoktur

2-Birinci tekbirden sonra "sübhâneke
allâhümme" duasının "ve celle senâüke" kısmı
ile birlikte okunması lâzımdır. Dua kasdıyla fatiha
okunması da caizdir. İbn Abbâs cenaze namazında Fâtiha
okumuş ve "bunun sünnet olduğunu" bildirmiştir.
(Buhârî, Cenâiz, Kıraetu Fâtihati'l-Kitab). İmam Şâfiî'ye
göre Fâtiha okumak farzdır.

3- İkinci tekbirden sonra, Peygamber (s.a.s.)'e
salât getirmek: "Allâhümme salli alâ Muhammedin ve alâ âli
Muhammed, Kemâ salleyte alâ İbrâhîme ve alâ âli İbrâhîme
inneke hamîdun mecîd." Sonra "bârik" duâsı okunur.

4- Üçüncü tekbirden sonra ölüye, kendi nefsine ve
müslümanlara dua etmek. Duânın ahirete ait olmasından
başka bir şart yoktur. Fakat Hz. Peygamber'den nakledilen duâları
yapmak daha güzeldir. Bu duâ da şudur:

"Allâhumma'ğfirlî hayyina ve meyyitinâ veşâhidinâ
ve gâibinâ ve zekerinâ ve unsânâ ve sağîrinâ ve kebîrinâ.
Allâhumme men ahyeytehû minnâ fe ahyihî ale'lislâm ve men tevef
feytehü minnâ feteveffehû ale'l-imân ve hussa hâza'l-meyyite birravhi
ve'rrâhati ve'f-mağfireti ve'r-rıdvân. Allâhümme in kâne
muhsinen fezid fî ihsânihî ve in kâne musîen fetecâvez anhu ve lakkıhi'l-emne
ve'l-büşrâ ve'lkerâmete ve'z-zülfâ bi rahmetike yâ
erhame'r-râhimîn."

Manası: "Allah'ım, dirimizi,
ölümüzü, burada olanımızı, olmayanımızı,
erkeğimizi, kadınımızı, küçüğümüzü,
büyüğümüzü bağışla. Allah'ım, bizden
yaşattığını İslâm üzerine yaşat;
öldürdüğünü iman üzerine öldür. Bu ölüye de sevinç, rahat,
mağfiret ve rıza ihsan eyle. Allah'ım, eğer (bu kimse)
iyi idiyse iyiliğini artır, eğer kötü idiyse
kötülüklerinden geç. Onu güven, müjde, ikram ve rahmetine yaklaştır.
Ey merhametlilerin en merhametlisi."

Eğer cenaze kadınsa, "ve hussa dan
sonraki zamirler müennes okunur." Hâzihi'l-meyite... in kânet
muhsineten fe-zid fr-ihsânihâ ve in kânet musîeten fe-tecâvez an
seyyiâtihâ ve lakkîhâ'l-emne... " gibi.

Duâyı bilmeyen kimse, sadece "Allâhümmağfirlî
ve lehû ve li'lmü'minîne ve'l-mü'minât (Allâhım, beni, onu ve bütün
inananları bağışla" der. Akıl hastası
ve küçük çocuklar için istiğfar edilmez. Çünkü onların günahı
yoktur. Onlara Feteveffehû ale'l-imân "dan sonra şu duâ
ilâve edilir. "Allâhümme'c'alhu lenâ feratan ve'c'alhulenâ ecran
ve zuhran ve'c'alhu lenâ şâfian müşeffean" Manası:
"Allah'ım, onu bize ecir; mükâfat, ahiretimiz için yararlı
kıl, onu bize âhirette sözü geçen bir şefaatçı
eyle."

Bu duâlardan sonra imam dördüncü tekbiri alır,
sonra önce sağ tarafa, sonra da sol tarafa sesli olarak, cemaat ise
gizlice selâm vererek namaza son vermiş olurlar. Bu vacip olan selâm
ile ölüye, cemaate ve imama selâm verilmesine niyet edilir. Cenaze
namazının başına yetişmeyen kimse hemen iftitah
tekbirini alıp imama uyar ve diğer tekbirleri imamla beraber
almaya devam eder. İmam selâm verdikten sonra geçirdiği
tekbirleri birbiri ardınca kaza eder, bu tekbirler esnasında
herhangi bir dua okunmaz. Birkaç cenaze varsa hepsine ayrı ayrı
namaz kılma daha iyidir. En erken getirilenin namazı önce kılınır.
Hepsi birlikte gelmiş ise halk nazarında daha faziletli
olanın ki önce kılınır. Hepsine bir tek namaz
kılmak da yeterli olur. Bu takdirde cenazeler, geniş bir
sıra halinde dizilir ve imam bunlardan birisinin göğsü karşısında
durarak namaz kıldırır. Yahut cenazeler tek sıra hâlinde
kıbleye doğru uzunlamasına da konulabilir.

Namaz kılmak mekruh olan üç vakitte, yani; güneş
doğarken, tam tepedeyken ve batarken cenaze namazı
kılınmaz. Ancak, bu vakitlerde kılınmışsa
kazası da gerekmez. Kabristanda ve cami içinde cenaze namazı
kılınmaz, ancak; imam ve cemaatin bir kısmı cami
dışında, bir kısmı da cami içinde olarak kılmalarında
bir mahzur yoktur. Namazı bozan şeyler cenaze namazını
da bozar.

Sağ doğup ölen çocuğun adı
konulur, yıkanıp kefenlenir ve namazı
kılınır. Ölü doğan çocuğun adı konulur,
yıkanıp bir bezle sarılır ve cenaze namazı
kılınmadan defnedilir. Ölen gebe kadının
karnındaki çocuk hareket ederse, kadının karnı
yarılarak çocuk alınır. Kasden ve zulmen ana veya
babasını öldürenlerin, öldürülmüş eşkıya ve
yol kesicilerin namazları kılınmaz.

Cenazede cemaat şartı olmamakla birlikte,
cemaat sayısı ne kadar çok olursa, sevap da çoğalır.
Hz. Âişe, Rasûlullah (s.a.s.)'ın şöyle dediğini
nakletmiştir: "Bir cenazenin namazını yüz müslüman
kılarak hepsi ona şefaat dilerse, kendilerine o kimse
hakkında şefaate izin verilir. " (Müslim Cenâiz, 58).

İbn Abbas (r.a.), Rasûlullah'ın şöyle
buyurduğunu rivayet etmiştir: "Bir müslüman öldüğü
zaman, cenazesini, Allah'a hiç bir şeyi ortak koşmayan
kırk kişi tutup kaparsa, Allah kendilerine o kimse hakkında
şefaate izin verir. " (Müslim, Cenâiz, 59).

Namaz kılınıncaya kadar cenazede
hazır olan kimseye bir kırat, gömülünceye kadar hazır
bulunana da iki kırat sevap vardır. " İki kırat
nedir?" diye sorulunca, Hz. Peygamber (s.a.s.) "İki büyük
dağ gibi" diye cevap verir, yani iki büyük dağ kadar
sevap verilir. (Müslim, Cenâiz, 52).

"Cenaze defninde acele ediniz. Eğer bu ölü
iyi bir kişi ise, bu bir iyiliktir. Onu (bir an evvel kabirdeki)
hayır ve sevabına ulaştırmış olursunuz.
Eğer bu cenaze iyi bir kişi değilse, bu da bir ferdir. Bir
an evvel omuzlarınızdan atmış olursunuz. " (Buhârî,
Cenâiz, 52).

"Ey mü'minler! Siz ölüyü teşyî
ediyorsunuz. Onun önünde, arkasında sağında, solunda yürüyünüz.
"

Yukarıda naklettiğimiz hadislerden de
anlaşılacağı gibi, cenazeyi bekletmeden en kısa
zamanda toprağa vermek gerekir. Ölü hakkında iyi ve kötü
şahitliği Cenâb-ı Allah kabul eder. Bu münasebetle
ölüleri hayırla anmak sünnettir. Bir müslümanın cenazesinde
bulunmak herkese farz-ı ayın değilse de; mümkün mertebe
çok sayıda cemaatin bulunması ölü için rahmet ve bağışlanma
vesilesidir. Ayrıca cenazeye katılan müslümana da çok büyük
bir sevap vardır.

Ebû Hüreyre'den rivayet edildiğine göre,
"Peygamber (s.a.s.), Necâşî'nin vefat haberini öldüğü
gün vermiş, ashabını namazgâha çıkartarak saf
bağlatmış ve dört defa tekbir almıştır."
(Buhârî, Müslim),

Burada Necaşi, Habeş imparatoru Ashama olup,
Hicret'in dokuzuncu yılında vefat etmiş ve Allah Rasûlü
Medine-i Münevvere'de onun için ashabıyla, gıyabında
cenaze namazı kılmıştır. Bu uygulama, zaruret
sebebiyle vukû bulmuştur. Hanefî ve Mâlikilere göre gâibin
cenaze namazını kılmak mutlak olarak caiz değildir.

Hanefilere ve bazı fâkîhlere göre ölüm
haberini hısım ve akrabaya, eşe dosta bildirmek caizdir. Günümüzde
bu duyuru, müezzinlerin "salâh" okuyuşları ile
yapılmaktadır.

Cenazenin Taşınması ve Defni

Cenazeyi kabre kadar taşımak bir mümine yapılacak
en son hizmetlerdendir. Bu taşıma aynı zamanda bir
ibadettir. Bilhassa namaz kılınan yerlerde, mezarlıkla
namaz kılınan yerin yakınlığı
durumlarında cenazeyi vasıta ile taşımak bu ibadeti
terk etmek olur.

Sünnet üzere, cenazeyi tabutun dört tarafından
dört kişi tutarak taşır. Tabutun dört tarafından
onar adım taşımak müstehaptır. Daha çok taşımanın
sevabı da çoktur. Önce cenaze sağ ön tarafından, sonra
sağ arka tarafından taşınır. Sonra sol
tarafına geçilerek sol ön ve sol arka tarafından
omuzlanır. Böylece her tarafından onar adım olmak üzere kırk
adım taşınmış olur. cenazeyi acele götürmek de
müstehaptır. Zira o iyi bir kişi ise kabirde
karşılaşacağı iyi hâle bir an önce kavuşturulmuş
olur. Kötü bir kişi ise bir an önce şerrinden ve yükünden
kurtulmuş olunur.

Cenazeyi takip edenler, yolda lüzumsuz lâkırdı
etmezler. Yüksek sesle konuşmazlar. Hatta yüksek sesle zikretmez ve
Kur'an okumazlar. Ölümü ve ahireti düşünürler.

Cenaze kabre konacağında, kabre inen bir kaç
kişi cenazeyi alarak yüzü kıbleye karşı,
başı batıya gelmek üzere sağ yanına
yatırırlar. Bu esnada: "Bismillahi ve ala milleti Rasûlillahi"
(Allah'ın adı ile ve Rasûlullah'ın milleti (dini) üzere
derler. Kefenin bürgüsünün baş ve ayak tarafındaki
bağları çözerler. Kadını kabre mahreminin indirmesi
evlâdır.

Cenazenin arkasına, cesedi toprağın
sıkıştırmasından koruyacak taş, tahta gibi
şeyler dizilir. Sonra kabir, toprakla doldurulup örtülür. Bu arada
kabir başında Kur'an'dan bazı sûrelerin okunması mümkündür.
Bu arada salih bir kişi kalkıp ölünün baş tarafında
ve yüzü hizasında durup ölünün anasının adı ve
ölünün adı ile üç defa "Yâ filan oğlu
-kızı- filân" der ve aşağıdaki
telkinatı yapar: "Ey filân oğlu -kızı- filân...
Dünyada iken Allah'tan başka ilâh yoktur, Muhammed Allah'ın elçisidir,
Cennet haktır, Cehennem de haktır, öldükten sonra dirilmek de
haktır. Şüphesiz kıyamet günü gelecektir. Allah, kabirde
olanları diriltecektir" diye yaptığın
şahitliği hatırla. Sen, Rab olarak Allah'a din olarak
İslâm'a, Rasûl olarak Muhammed'e önder olarak Kur'an'a, kıble
olarak Kâbe'ye, kardeşlerin olarak müminlere razı
olmuştun. De ki:

"Allah'tan başka ilâh yoktur, ona dayandım
O, ulu arşın sahibidir." Ey Allah'ın kulu de ki,
"Allah'tan başka ilâh yoktur. De ki, Rabbim Allah'tır,
dinim İslâm'dır, Rasûlüm Muhammed (s.a.s.)'dir. Yâ Rabbi onu
yalnız bırakma. Sen, mülk verenlerin en hayırlısısın."

Ölünün evinde yemek vermek, ölü sahibine başsağlığı
dilemek, kabirleri zaman zaman ziyaret etmek sünnettir. Başsağlığı
dilemek üç gün içinde müstehaptır, sonrası sünnete aykırıdır.

Hamdi DÖNDÜREN


Konular