Şamil | Kategoriler | Konular

Cemel vak'ası

CEMEL VAK'ASI

36/656 tarihinde dördüncü halife emirü'l-Müminin
Hz. Ali ile Hz. Âişe taraftarları arasında Basra
dolaylarında meydana gelen çatışma.

Üçüncü Raşid halife Hz. Osman (r.a.)'ın
şehit edilmesinden sonra üç-beş gün anarşi hüküm
sürdü. Hz. Osman'ı şehit eden âsiler ortama hâkimdiler.
Bunlar bir an önce, Hz. Osman'ın yerine birini hilâfete getirmek
istiyorlardı. Fakat kime müracaat ettilerse hep red cevabı
aldılar. Hz. Ali de, kendisine geldikleri zaman onları
huzurundan uzaklaştırmıştı: Âsiler hayrete düşmüşler,
ne yapacaklarını şaşırmışlardı.
Devlet başkanı tayin olunmadan dönecek olurlarsa ihtilafın
çok daha fazla alevleneceğini biliyorlardı. Bunun üzerine
Medine ahalisini toplayarak, onlara bir halife seçmelerini, aksi takdirde
Hz. Ali, Talha, Zübeyr ve daha başka kimseleri de öldüreceklerini
söyleyerek, onlara bir gün mühlet verdiler. Bunun üzerine Medine halkı
Hz. Ali'ye müracaat edip, ona bey'at etmek istediklerini bildirdiler. Hz.
Ali, Muhâcirler'le Ensâr'ın bu teklifini reddetmek istediyse de
devamlı ısrarlar karşısında bunu kabul etmek
zorunda kaldı. Neticede Hz. Ali'ye bey'at edildi ve âsiler Hz. Talha
ile Hz. Zübeyr'i de getirterek onların da Hz. Ali'ye bey'at
etmelerini sağladılar. Bu sûretle, hicretin otuzbeşinci
yılı yirmibir Zilhicce Pazartesi günü Hz. Ali'ye bey'at edildi.

Hz. Ali'ye bey'at edildikten sonra yapılacak ilk
iş; Hz. Osman'ın katillerini bulmak ve bunların
cezalarını vermekti. Bu hususta tahkikata
başlanmıştı. Fakat katiller kesin olarak
belirlenemediği için, Şer'an cürüm sabit olamamıştı.
Bu durum karşısında bir şey yapılamazdı. Hz.
Talha ile Hz. Zübeyr, Hz. Ali'yi ziyaret ederek ondan katillerin
yakalanmasını istemişlerdi. Hz. Ali, onlara durumu izah
etmiş, fakat ikisi de ikna olmamışlardı. Ortam son
derece karışıktı. Bu arada Numan b. Beşir, Hz.
Osman'ın şehadeti esnasında giydiği gömlek ile o sırada
zevcesi Nâile'nin doğranan parmaklarını alıp
Şam'a götürdü. Muaviye, bu kanlı gömleği ve kesik
parmakları teşhir ederek, herkesin galeyanını kat kat
artırmak maksadıyla mescide astı. Diğer taraftan Hz.
Osman'ın katline sebep olanlar hâlâ Medine'de bulunuyorlardı.
Bunların bir an evvel oradan uzaklaştırılması
gerekiyordu.

Hz. Ali'nin karşı karşıya
kaldığı zorluklar gerçekten çok büyüktü. Diğer
taraftan Medine'de toplanan âsilerin mühim bir kısmı "Sebeiyye"
fırkasına mensuptu. Bu İslâm düşmanı grubun
reisi olan Abdullah b. Sebe, İslâm'ı içinden yıkmayı
hedef alan bir Yahudi dönmesi idi. Bunun maksadı; İslâmiyet'in
saf, berrak, akıl ve kalbi tatmin eden akidelerini ifsat edip müslümanlığı
çığırından çıkarmak müslümanları türlü
türlü gruplara ayırarak birbirleriyle didişmeye ve
boğuşmaya sevketmekti. Hz. Osman (r.a.) devrindeki
karışıklık, bu müfsidin ifsatları için uygun
bir zemin teşkil etmişti. Hz. Ali'nin âsileri dağıtmak
istemesi İbn Sebe taraftarlarının hoşuna
gitmediği için bunlar Hz. Ali'nin emrine muhalefet etmişler;
diğer Araplar da onlara uymuşlardı.

Bu karışık durum
karşısında problemleri artıran ve buhranın vehâmetini
doruğuna vardıran bir hareket daha başladı. Hz. Âişe,
hac farizasını ifâ etmek üzere Medine'den Mekke'ye gitmiş,
hac ibadetini ifâ ederek Medine'ye dönerken, Hz. Osman'ın
şehit edildiği haberini almıştı. Bunun üzerine
Medine'ye gideceği yerde Mekke'ye geri döndü. Çünkü Medine'de
facianın doğurduğu karışıklıklar,
bocalamalar devam ediyordu. Mekkeliler, Hz. Âişe'ye durumu
sordukları zaman, Hz. Âişe, Hz. Osman'ın mazlum olarak
öldürüldüğünü, Medine'de fesat ocağının bütün
ufku karartacak şekilde tüttüğünü, mazlum ve şehit
Osman'ın kanının heder olmaması gerektiğini,
katillerin mutlaka cezaya çarptırılmaları ve şer'i hüküm
ve kısas emirlerinin uygulanmasının icap ettiğini söylemişti.

Hz. Talha ile Hz. Zübeyr de Mekke'ye gelmişler,
Medine'deki durumu Hz. Âişe'ye anlatmışlardı. Bu
olaylar Hz. Âişe'nin fikir ve kanaatini kuvvetlendirmiş, o da
mazlum ve şehid Hz. Osman'ın intikamını almak için
herkesi toplanmaya ve bir araya gelmeye çağırmıştı.

Hz. Ali, muhaliflerinin Mekke'deki
hazırlıklarından haberdar olunca, onlardan evvel Irak'a
varmak, Irak'a hâkim olmak, Beytû'l-Mal'in muhalifler eline düşmesini
engellemek istedi. Ensâr, Hz. Ali'nin Medine'den ayrılmasını
uygun görmüyordu. Hz. Ali, muhâlifler kendisinden önce Irak'a girecek
olurlarsa yeni yeni problemlerin ortaya çıkmasından endişe
ettiğini, Irak'ın nüfuzca kesif ve beytü'l-mâl'inin zengin
olmasından ötürü bir müddet orada bulunmanın daha iyi
olacağını söylemişti.

Bundan sonra Hz. Ali yola çıkmış, Zukar
mevkiine geldiği zaman, Hz. Talha ile Hz. Zübeyr'in Basra'ya yaklaştıklarını,
Benu Saad kabilesi ile hemen hemen bütün Basra'nın onlara iltihak
ettiğini haber almıştı. Hz. Ali, Zukar'da kalarak
oğlu Hasan'ı Ammâr b. Yâsir ile birlikte Kûfe'ye gönderdi.
Hz. Hasan, Kûfe'ye varınca, vali Ebû Musa el-Eş'arî onu iyi
karşıladı. Hz. Hasan, mescidde minbere çıkarak Hz.
Ali'nin dâvâsını müdafaa etti ve Talha ile Zübeyr'in ona
bey'at ettiklerini söyledi. Bu konuşmasının sonunda
kendisinin Basra'dan gideceğini, katılmak isteyenlerin onunla
birlikte gelebileceğini ilân etti. Hz. Hasan, kendisine iltihak eden
dokuz bin kişilik bir kuvvetle geri döndü. Bu dönüş ve
hareket esnasında karşılıklı mücadeleler,
şiddetli tartışmalar meydana gelmişti.

Hz. Ali, ordusunu bu şekilde takviye ettikten
sonra Zukar mevkiinden Basra'ya doğru hareket etti. Hz. Ali,
maiyetinde olan el-Ka'ka' b. Amr'ı çağırarak Basra'ya gönderdi.
Ona iki taraf arasında mücadele ve çatışmanın
meydana gelmesine engel olacak çareyi bulmasını tavsiye etti.
el-Ka'ka' b. Amr, Hz. Âişe, Talha ve Zübeyr ile görüşmüş,
onları ümmetin birliğini bozmama konusunda ikna etmişti.
Hz. Âişe ile Hz. Talha ve Hz. Zübeyr, el-Ka'ka'ın önerilerini
kabul ettiler. Hz. Ali de bu fikirdeyse, bu işin barış ile
neticeleneceğini söylediler. Hz. Ali, el-Ka'ka'ın bu
başarılarından son derece memnun oldu. Diğer taraftan
bu sırada Basralılar Kûfelilerle temas etmiş, iki tarafta
da barış ve fitneyi yok etme düşüncesi hakim olmuştu.

Ertesi gün, Hz. Ali hareket ederek Abdülkaysoğulları
kabilesine uğradı. Bu kabile de ona ittihak etti. Oradan
Zaviye'ye vardı. Zaviye'den de Basra'ya hareket etti. Esasen herkes
barışı gayet tabii bir durum olarak görüyordu. Onun için
Hz. Ali'nin Basra'ya gelişi, barışın tahakkukuna yönelik
bir hareket olarak telakki olunmuş, herkes son derece huzurlu bir
şekilde uyumuştu. İbn Sebe ile yandaşları, herkes
uyuduktan sonra Hz. Âişe'nin tarafına hücum etti. İki
taraf ta kendilerini karşı hücumuna uğramış gibi
görmüşlerdi. Hz. Ali, her tarafa memurlar gönderdi. Ne olduğunu
anlamak istiyordu. Diğer taraftan Kâab b. Sûr Hz. Âişe'yi
uyandırmış, Hz. Âişe, devesine binerek çarpışmaların
başladığı yere gelmişti. Hz. Ali kendi
tarafını savaşmaktan alıkoyuyor, Hz. Âişe kendi
tarafını teskin etmeye çalışıyordu. Fakat bir
kere ok yaydan fırlamış bulunuyordu. Vuruşmanın
en hararetli anında Hz. Ali atını sürerek savaş
meydanının ortasına geldi. Hz. Zübeyr'i çağırıp,
ona Rasûl-i Ekrem (s.a.s.)'in: Bir gün Ali ile Zübeyr arasında bir
ihtilafın meydana geleceğini ve bu ihtilafta Zübeyr'in haksız
olacağını" söylediğini
hatırlatmıştı. Bunun üzerine Hz. Zübeyr geri
çekildi. Hz. Talha da Zübeyr'in bu davranışı üzerine
çatışma meydanından çekilmek istemişti. Onun
savaş alanından uzaklaşması üzerine kendisine zehirli
bir ok atılmış ve bu ok Hz. Talha'nın ölümüne neden
olmuştu.

Nihayet ortalıkta yalnız Hz. Âişe ile
etrafında bulunan bir grup kimse kalmıştı. Çatışmalar
şiddetle devam ediyordu. Bütün bu kanların dökülmesine neden
olan münafıkların hedefi; bizzat Hz. Âişe idi. Bunlar Hz.
Âişe' ye kadar ilerleyerek onu tevkif etmek, ona hakarette bulunmak
istiyorlardı. Sebeîlerin bu maksadını anlayan Dâbbeoğulları
Hz. Âişe'yi son derece büyük fedakârlıklarla
korumuşlardı. Bekr b. Vâil, Ezd ve Dâbbeoğulları kabîleleri
Hz. Âişe ile beraberdiler. Bunların onu korumada gösterdikleri
cesaret herkesi hayrete düşürmüştü. Hz. Âişe'nin
devesini koruyanlardan biri yere düştükçe bir başkası
onun yerini alıyor, o da aynı fedakârlık ve aynı
kahramanlık ile dövüşüyordu. Hz. Âişe'nin önünde
şehit düşenlerin sayısı yetmişe
varmıştı.

Bu çatışmalara bir son vermek için birisi
deveye arkasından saldırarak onu yere yıkmış, bu
arada da, Hz. Ebu Bekir'in oğlu Muhammed, Hz. Ali tarafından
koşarak Hz. Âişe'nin korunmasına hizmet etmişti. Hz.
Ali de Hz. Âişe'nin yanına gelerek hatırını
sormuş, birkaç günlük istirahatten sonra onu, kardeşi
Muhammed b. Ebu Bekir ile birlikte Medine'ye göndermişti. Hz. Âişe
ile beraber Basra'nın ileri gelen ailelerine mensup kırk kadar
kadın refakat etmişti. Hz. Âişe Basra'dan
ayrılırken, kendisi ile Hz. Ali arasındaki mücadelenin
yanlış anlaşılmadan ileri geldiğini söyledi. Hz.
Ali de Rasûl-i Ekrem'in muhterem haremine her türlü tazim ve hürmeti
göstermenin bir görev olduğunu belirtti. Hz. Âişe, hicretin
otuzaltıncı yılı Recep ayında Medine'ye
doğru. hareket etti.

Nihayet Hz. Ali 4 Aralık 656 tarihinde bu problemi
de atlattı. Bu olaydan sonra hilâfet merkezini Kûfe'ye taşıyarak,
şehadetine kadar orada kaldı. (Bu konuda geniş bilgi için
bk. İbnü'l-Esir, el-Kâmil fi't-Tarih, Beyrut 1965, III, 205-263).

Ahmed AĞIRAKÇA


Konular