Şamil | Kategoriler | Konular

Burhan

BURHAN

Huccet, delil, ispat aracı. Kelâm ilmi açısından
"delil", "bizi, bir konu hakkında müsbet veya menfi
hüküm vermeğe götüren şeydir." Delil birkaç bakımdan
taksime tabi tutulabilir. Bu taksimlerden biri delilin aklî ve naklî
bölümlere ayrılmasıdır. Aklî delil* bütün
mukaddimeleri (öncülleri) akla dayanan delildir: Meselâ, âlem değişkendir
her değişken hâdistir (sonradan olmadır) gibi. Şayet
delilin mukaddimeleri tamamen naklî ise, delil de naklîdir: Allah'ın
emrini terkeden asîdir. Zira Kur'an'da: "Emrime asî mi oldun?"
(Taha, 20/93) buyurulmuştur. Her asî Cehennem'liktir. "Allah'a
ve Rasûlüne asî olan için Cehennem ateşi vardır" (el-Cinn,
72/23) buyurulmaktadır. Naklî delil* ise bir bakıma aklî sayılır.
Çünkü nakli tebliğ eden zatın (peygamberin)
doğruluğunu yine akıl ile ispat ederiz. O halde sırf
aklî delil ile aklî-naklî delil vardır. Başka bir taksime göre
delil kat'î* veya zannî* olur. Medlûlünden (bildirdiği
şeyden) muhalif ihtimalleri kaldıran delile kat'î; her türlü
ihtimali izale edemeyen delile de zannî delil denir. İşte aklî
delil, kat'î olursa burhan adını alır. Mukaddimeleri kesin
(yakîn) olan delile burhan adı verilir. Burhan, cedel (diyalektik)
ve münakaşalara dayanıklı bir delildir. "Alem
değişkendir, her değişken hâdistir" delili bir
burhandır (Bekir Topaloğlu, Kelâm İlmi- Giriş,
İstanbul 1981, 72-73).

Burhan, yakîniyattan meydana gelen bir kıyastan
ibarettir. Yakîniyat denilen şeyler, bir kıyasın
mukaddimelerini teşkil eder. Eğer bu mukaddimeler
başlangıç olarak aslen yakîniyattan ise bunlara zaruriyat
denir. Eğer dolaylı olarak yakîniyattan ise, bunlara da
nazariyat adı verilir (Ömer Nasûhi Bilmen, Mülehhas İlm-i
Tevhîd Akâid-i İslâmiyye, İstanbul 1973, 8).

İşte bu yollarla varılan neticelere, yakîn
ve kesin bilgi veren Burhanî deliller denir.

Burhanî delilleri ancak âlimler anlarlar. Bu sebeple,
muhatabın anlayacağı bir şekilde ifade etmek gerekir.
İnsanların daima büyük çoğunluğunu teşkil eden
avam, burhânı anlayamaz. Onlar ancak iknaî delilleri
kavrayabilirler. Kur'an-ı Kerîm her tabakadaki insana hitap ettiğinden,
hem burhanî hem iknaî (hatabî) deliller ihtiva eder. Bazı âlimler,
bütün Kur'an delillerinin burhan olduğunu kabul ederler (Dr. Ali
Arslan Aydın, İslâm İnançları Tevhîd ve İlm-i
Kelâm, Ankara 1984,104; B. Topaloğlu, a.g.e., 73).

Burhanî delillerin muhtelif türleri vardır:

a) Burhan-ı Temânu': Allah Teâlâ'nın
birliğini ispat eden aklî kesin bir delildir.

Her sağduyu sahibi bilir ki ulûhiyet (ilahlık)
sıfatıyla nitelenen ve vücûdu (varlığı)
zatının gereği bulunan varlık, tam bir kudret, mutlak
bir hüküm ve üstünlük sahibidir. Bu hal ilâh olan varlığın
tabiatı icabıdır. Aksi halde o, tam bir ilâh sayılamaz.
Bu sıfatlarla nitelenen, her bakımdan birbirine eşit iki ilâh
bulunduğu farzedilirse, yaratmakta ve hükmetmekte "tek" ve
"rakipsiz" olmaları tam bir ilâh olmanın tabiatı
icabı olduğundan, bu iki ilâhın her zaman ittifak edip,
anlaşmaları imkânsızdır. Buna rağmen, bu
niteliklerde ve birbirine eşit iki ilâhın bulunduğunu
farzetsek, aralarında ihtilaf ve arzularında çatışma
olacağı muhakkaktır. O halde böyle bir ihtilaf sonunda,
meselâ ilâhlardan biri bir şeyin olmasını; diğeri de
olmamasını istese ve dilese aklen biliriz ki mutlaka şu
üç ihtimalden biri olacaktır:

1. Ya her iki ilâhın da dilediği
olacaktır.

2. Veya her iki ilâhın dilediği de
olmayacaktır.

3. Yahut da ilâhlardan birinin istediği olacak,
diğerininki olmayacaktır.

Halbuki bu ihtimallerin her biri aklen muhaldir,
batıldır. Çünkü her iki ilâhın istekleri de olsa; bir
anda bir şeyin hem olması hem de olmaması, yani varlık
ve yokluk gibi iki karşıtın bir araya gelmesi gerekir ki,
bunun imkânsız olduğu, mantık ilmi
esaslarındandır.

Her iki ilâhın da istekleri olmasa; bir anda hem
olma (vücud) hem de olmamadan (âdem) mahrum kalması (karşıtların
kalkması) gerekir ki, bu da aklen ve mantıken mümkün değildir.

Eğer, üçüncü ihtimal gereğince ilâhlardan
birinin arzusu yerine gelir, diğerinin ki yerine gelmezse, arzusu
olmayan ilâh âciz olur, aciz olan ilâh olamaz.

Bütün bu ihtimallerin batıl olduğu sabit
olunca, bu neticeyi doğuran iki ilâh faraziyesi de batıl olur.
Öyle ise, bu nazariyenin karşıtı olan tek ilâh nazariyesi
doğrudur, gerektir. O halde ilâh birdir o da Allahu Teâlâ'dır.

b) Burhan-ı Tevârüd: Bu da Allah'ın
birliğini ispat eden aklî kesin bir delildir.

Eğer yerde ve gökte birden fazla ilâh olsaydı
bu âlem:

1. Ya bütün ilâhların müşterek kuvvet ve
kudretiyle vücuda gelmiştir.

2. Veya her biri tarafından müstakil olarak ayrı
ayrı yaratılmıştır.

3. Yahut da ancak birinin irade ve kudretiyle var
olmuştur.

Fakat bu aklî ihtimallerin üçü de batıldır.
Çünkü:

Birinci ihtimale göre; ilâhlardan her birinin güç
ve kudreti bu âlemi tek başına yaratmağa kâfi gelmediğinden,
ortaklaşa yarattıkları anlaşılır. Bu da, ilâhların
hepsinin aciz ve hiç birinin de ilâh olmaya lâyık
olmadığına delâlet eder. Çünkü ilâh olabilmek için,
mutlak irade ve mutlak kudret sahibi olmak ve her türlü kemâl
(yetkinlik) ile muttasıf bulunmak şarttır. Aciz olan ilâh
olamaz. O halde bu ihtimâl batıldır.

İkinci ihtimale gelince; ilâhlardan her birinin
güç ve kudreti bu âlemi bağımsız olarak tek
başına yaratmağa yeterli olduğundan, herbiri tam bir
etkili kuvvet ve bu âlemin yaratıcısı olur. Böyle olunca
bir eserin iki veya daha fazla müessirden meydana gelmesi, yani bir
malûl üzerine iki veya daha fazla müstakil ve tam illetin tevarüdü
(birbiri arkasından gelmesi) gerekir. Bu ise batıldır.
Çünkü bu, hasıl olan bir şeyin tekrar tahsil edilmesini
gerektirir ve ilâhlardan birden fazlası mutlaka lüzûmsuz olur.
Lüzûmsuz olan ise ilâh olamaz.

Üçüncü ihtimale göre; eğer bu âlem
ilâhlardan yalnız birinin irade ve kudretiyle meydana gelmiş,
diğer ilâhların hiçbir tesiri olmamışsa; tercih
edici olmadan tercih gerekir. Bu ise batıldır. Çünkü ilâhların
hepsi kemâl ve kudrette eşittir. O halde niçin bu âlemi birisi
yarattı da diğeri yaratmadı? Yaratıcı niçin bu
ilâh da öbür ilâhlar değil? Müreccihsiz (tercih edicisiz)
tercih, aklen fasittir, batıldır. Sonra,
yaratıcılık sıfatı tecelli etmeyen ilâhlar devre
dışı kalacaklarından, aciz, dolayısiyle zaid ve lüzûmsuz
olurlar. Halbuki, bu ihtimallerin hepsi batıldır. Bütün bu
ihtimaller batıl olunca, çok ilâh nazariyesi de batıl olur.

Görüldüğü üzere bu delil Allah'ın
birliğini ispat eden kuvvetli bir delil ve burhandır (Dr. A.
Arslan Aydın, a.g.e., 282-286).

c) Burhan-ı Tatbîk: Teselsül, her birinin varlığı
daha öncekinin varlığına bağlı olarak birbirine
dayanan ve ezele doğru uzandığı varsayılan sonsuz
bir silsiledir. Sonsuz olduğu ileri sürülen olaylar silsilesinin,
sonlu olduğu, dolayısiyle teselsülün batıl ve muhâl olduğunu
ispat eden aklî ve mantıkî delile burhan-ı tatbîk denir (Dr.
Ali Arslan Aydın, a.g.e., 99-100).

Ahmet ÖZGEN


Konular