Şamil | Kategoriler | Konular

Adl

ADL

Denklik, adâlet, dengeli davranma, doğruluk, hakkâniyet.

Adl, "A-De-Le" fiilinden masdardır.
Bazen "Idl' şeklinde de kullanılmaktadır. "Adl',
denkliği basîretle idrak olunan; "Idl' ise duyularla idrak
olunanı ifade eder. "A-De-Le" doğru olmak, doğru
davranmak, aynı düzeyde yapmak anlamlarına geldiği gibi,
"meyletmek, sapmak" anlamlarına da gelir; yalnız bu
anlamda masdarı adı değil "udül"dür

Allah insanı adı üzere; yani düzgün, eli,
ayağı, gözü, kulağı, kısaca bütün organları
birbirine denk gelecek ve dünya hayatını sürdürmesini sağlayacak
bir özellikte yaratmıştır; yani onu tam bir denge
üzerinde var etmiştir: "O seni yarattı, tesviye etti ve
ölçülü bir biçime koydu (adele)" (el-İnfitâr, 82/7)

Allah, nasıl insanı adı üzere yarattıysa,
onun da yeryüzünde adı üzere davranmasını, yani her
zaman koyduğu mizan*a uygun hareket etmesini ister: "Allah
"adl'le emreder" (en-Nahl, 16/90); "İnsanlar
arasında "adl'le hükmolunmasını emreder" (en-Nisa,
4/58) İslâm'da adâlet mülkün, yönetimin temelidir, âlemin nizamı,
"amel ve itaatta kaçınılmaz ahlâki bir fazilet"tir.
Adl, tevhîd ile özdeştir; birbirinden ayırmak mümkün değildir.
Çünkü, ancak Tevhîd* üzere olunduğu zaman adâleti gerçekleştirmek
mümkün olabilir; madem ki kâinattaki düzeni belirleyen ve insanın
hayatı için bir mizan ve sistem koyan Allah'tır, o halde insan,
Tevhîd üzere yaşayıp Allah'ın mizanına uyarak adl'de
bulunabilir. Allah'ın ahkâmına tam anlamıyla iman
etmemiş bir kimse adı üzere olamaz.

Allah mutlak adildir; fakat kullar Allah'a karşı
adâlette bulunamaz; yani O'nu bir başka şeyle denk sayamaz;
O'nu bir tartının bir kefesine, bir başka şeyi de
öbür kefeye koyamaz. Böyle bir hareket ve inanç, kesinlikle
şirktir. Allah'a ortak koşmak demektir; zira Allah hiçbir
şeyle tartılamaz, ölçülemez. Kur'an'da "Sonra kâfir
olanlar Rablerine adı ediyorlar" (el-En'âm, 6/1) buyurulur;
yani, kâfirlerin Allah'tan başka Rabler ve ilâhlar kabul edip,
bunları Allah'la birlikte aynı kefeye koyup
tarttıkları ifade olunur; bu ise Allah'a ortak koşmak, O'na
başka varlıkları eşit görmektir.

Şu halde, kulun, Allah'ın mutlak adil
olduğunu kabul edip, O'nun koyduğu mizanın iki kefesini de
denk tutmaya çalışması, yani adı üzere olması,
Allah'ı bir başka şeyle tartmaya
kalkışmaması İslâmî akîdenin, yani Tevhîd'in gereğidir.

Kur'an-ı Kerim'de Cenâb-ı Allah Hayrü'l-Hâkimîn
yani adâletle hükmedenlerin en hayırlısı (el-A'râf,
7/87) olarak ifade edilirken, en büyük adâlet sıfatına sahip
olan varlık anlamında kullanılmıştır.

Adl, Cenâb-ı Allah'ın doksandokuz güzel
isminden biri olarak sayılmıştır. (Tirmizî, Da'avât,
83) Allah'ın asla zulmetmediği, hak ile hükmedip çok adil olduğu
anlamında kullanılan adı sıfatı onun mahlûklarına
büyük nimetler vermede âdil olduğunu ifade eder. Allah'ın
mutlak adil olduğunda bütün İslâm âlimleri arasında tam
bir ittifak olmakla birlikte adâlet sıfatının
izahında Mutezile* fırkası ayrı bir izah
getirmiştir.

Ali ÜNAL


Konular